MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Makale, Manşet, Yazarlar » Yıllar Öncesinden Gelen Mektup / Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Tüm yazıları için tıklayınız.
Yıllar Öncesinden Gelen Mektup / Feyza HEPÇİLİNGİRLER

Sahaftan aldığınız kitabın içinden zarfsız bir mektup çıksa ne yapardınız? “Dokunmazdım, bana gelmeyen mektubu asla okumam” demeyin sakın. Ben sizin de yapacağınızı yaptım. Açtım, okudum. Önce kitaptan söz edeyim. 1974 tarihinde basılmış, yeşil, ciltli bir kitap: “Meşhedi ile Devriâlem”. Yazarı: Ercüment Ekrem Talu. Mektuba gelirsek… Mumlu gibi kalın bir kâğıda yazılmış, tek sayfalık… Üst tarafındaki tırtıklardan kâğıdın mektupluk bir bloknottan koparıldığı anlaşılıyor. Dört de zımba deliği var üstünde. Demek en az iki kez dosyalanmış. Çok değer verilmiş, özenle saklanmış, belli. Özenin, ilginin bir başka göstergesi,  kat yerlerine arkadan ince şeritler halinde kâğıt yapıştırılarak oralardan kopup ayrılmasının önlenmiş olması. Mektubun üzerindeki tarih “16 / VI / 946” diyor. Kitabın 1974’te basıldığını anımsarsak “Meşhedi ile Devriâlem” kitabının içine girinceye kadar neredeyse otuz yıl beklemiş. Öyle de güzel bir yazıyla yazılmış ki! Resim gibi bir el yazısı…

Kim göndermiş, kime göndermiş, niçin yazılmış? Oralara da geleceğim. Bu kitabın arasında saklanma nedeni, kitabı yazanla mektubu yazanın aynı kişi olması. Ercüment Ekrem Talu’dan geliyor mektup, Balıkesir’in ilçesi Kepsut’ta öğretmenlik yapan İbrahim Özer’e gönderilmiş. Bu yüzden “Muhterem meslektaşım” diye başlıyor. Yazan da öğretmen çünkü. Ne diyor? “Atalarımın bucağından gelen sesinize tez cevap veremedim. Kusurumu bağışlayınız. Ben de öğretmen olduğum için, bütün bir ay Orta ve Lise imtihanlarında ayırtmanlık ettim. Sabahın erken saatinden, gün kavuşuncaya kadar 50 – 60 mevcutlu sınıfların imtihanlarını yapmak insanı –hele benim yaşımda– çok yoruyor.

Ercüment Ekrem Bey kaç yaşındaymış o zaman? Baktım; 1886 doğumluymuş. Mektubu yazdığında 60 yaşında demek. 60 yaşında ve hâlâ çalışıyorsa eh, yaşlılıktan yakınmaya hakkı var. “Atalarımın bucağı” sözü düşündürücü. Ercüment Ekrem Talu, İstanbul İstinye’de doğmuş. Babası, ünlü edebiyatçı Recaizade Mahmut Ekrem’in doğum yeri de İstanbul. Onun babası, Takvimhane Nazırı Recai Efendi de İstanbul doğumlu. Peki, niye “atalarımın bucağı” diyor Ercüment Ekrem Bey Kepsut için? Çünkü beşinci göbekten dedesi Yeniçeri ağası Selim Ağa Kepsutluymuş. İbrahim Özer’in Kepsut tarihiyle ilgili bir çalışma yaptığı anlaşılıyor. Araştırırken bu ünlü ailenin köklerinin Kepsut’a dayandığını keşfetmiş ve aileyi beşinci göbeğe kadar takip etmiş. Mektubun devamında, “Dört beş yaşımda iken bir tek defa gördüğüm Kepsut’un iştiyakı gönlümdedir. Gözlerim kapanmadan önce bir daha sıla etmek isterim. Kepsut’un tarihçesini yazmak hususunda size bir yardımım olabileceğini sanmıyorum. Zira fazla bir bildiğim yoktur. Soy sopumun hal tercümesi hakkında dileyeceğiniz malumatı ancak verebilirim” denmesi, Ercüment Ekrem Bey’den yardım istendiğini gösteriyor.

Bir de İstanbul’daki Kepsutlu üniversite öğrencilerine ilgi ve destek istemiş İbrahim Bey. Çünkü mektubun sonunda, Ercüment Ekrem Talu, “Istanbul’da yüksek tahsil yapan hemşerilerimle tanışmak benim için haz olacaktır. Yeni ders yılı iptidasında benim onlarla temasımı temin ederseniz sevinirim” demiş. Yalnız İstanbullu, köklü bir ailenin değil, edebiyat tarihine adını altın harflerle yazdırmış koskoca Recaizade Ekrem’in oğlu, kendisi de yazar olan, Fransızca, Rumca, İngilizce bilen, o zamanın Galatasaray Lisesinde öğretmen olan bir kişi, adı sanı olmayan bir nahiye öğretmenine, “Gönül dolusu sevgi ve saygılarımın kabulünü dilerim efendim” diyerek bitiriyor mektubunu.

Bu kibarlığa, bu yüce gönüllülüğe hayran oldum doğrusu. Ama bir şeyi de çok merak ettim. İbrahim Özer, Kepsut tarihiyle ilgili o çalışmasını bitirebildi mi acaba?

📆 06 Temmuz 2021 Salı 06:06   ·   💬 0 yorum   ·