MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Hikaye » Tahta Sandalye / Fatih Tüfekçi
Tahta Sandalye / Fatih Tüfekçi


Köyümüze ne zamandan beri yağmur yağmıyordu. Tarlalar aylardır sulanmıyordu. Bu yüzden bütün bahçeler, tarlalar kurudu. Köyün gençlerinin yarısından çoğu gurbete ırgatlığa gitti. Ben de gidecektim, ama biraz kalmayı tercih ettim. Arkadaşlarımdan bir kısmı daha gitti çalışmaya. Onların gidişinin üzerine bir hafta doldu. Bavulumu topladım.
Kasabaya biletimi almaya gidecekken yolda yağmur yağmaya başladı. Yağmur yüreğime de su serpti. Köyün minibüsüne binip kasabaya gitmek yerine evime geri döndüm. Bir süre yağmuru izledim ve daha sonra yattım. Sabah kalkar kalkmaz tarlama koştum. Tarladaki her şey mahvolmuştu. Bu kızgınlıkla hemen kasabaya inip biletimi aldım. İki gün sonrası için yer buldum. Kasabaya oradan da vilayetteki havaalanına gidecektim. İstanbul’da, havaalanında teyzemler karşılayacaktı.
Uçaktan indiğimde teyzemi de eniştemi de göremedim, biraz bekledim. Gelmeyince teyzemi aradım. Teyzem yolda olduklarını ve yarım saate kadar geleceklerini söyledi. Nihayetinde geldiler, eve gittik. O gün teyzem ve eniştem dinlenmemi, yol yorgunu olduğumu söylediler. Ben de dinlendim. Ertesi gün iş aramaya koyuldum. İş aramanın bu kadar zor olduğunu bilmiyordum. Günlerce sabahtan akşama kadar semt semt dolaştım. İş ilanlarını okuyup durdum gazetelerden. Bir ay sonra anca iş bulabildim. İlk maaşımı almam heyecan vericiydi. İlk kez para kazanıp elime maaş alıyordum. Ama para biriktirmem kolay olmadı. Evimi tutabilmek iki ayımı aldı.

Bazı günler teyzeme giderdim. Yine bir gün gittiğimde teyzemin arkadaşının kızı olan Buse’yi gördüm, birbirimizle kısa zamanda kaynaştık. Teyzeme durumu izah ettim. Buse’yle evlenmek istediğimi söyledim. Teyzem, babamlara telefon açıp düşüncemi anlattı.

Bir hafta sonra annemle babam geldi. Teyzem, eniştem, annem, babam hep birlikte Buse’yi istemeye gittiler. Nişan taktılar. Birkaç ay sonra da düğün yaptık. Aradan iki yıl geçmişti. Buse bana bizim köye gitmek istediğini söyledi. Bu isteği benim de hoşuma gitmişti. İşyerimden izin aldım. Hazırlanıp köyümüze gittik. Ama köye gittiğimizde sevinç yerine acı duyduk. Çünkü bizim köye gittiğimiz günün gecesi köyümüzde büyük bir sel felaketi olmuş. Değirmenlerimiz, yollarımız, evlerimiz mahvolmuş. Bu felâkette can kayıpları da olmuştu. Muhtarımızın iki oğlu ve iki gelini sel felâketinde kaybolmuş. Arama ekipleri, jandarma, köy halkı onları arıyordu. Ben de yardıma koştum. Bir hafta boyunca hiç durmadan aradık. Sadece iki gelini ve bir oğlunu bulabildik. Bir ay boyunca çalışmalar devam etti. Ne yazık ki yapılan çalışmalar hiçbir sonuç getirmedi. Muhtarın küçük oğlunun cesedi bulanamadı. Ailesi ve yakın akrabaları umutla aramaya devam ettilerse de sonuç değişmedi.
Biz birkaç günlük çalışmayla evimizi onardık. Sıra değirmenimizin onarılmasına gelmişti. Bir sabah babam ve kardeşlerimle kalkıp değirmenimize gittik. Selden beri buraya zaman bulup gelememiştik. Arklar yıkılmış, içeriye çamurlar dolmuş, her yer berbat olmuştu. Değirmen neredeyse tamamen yıkılmışken içindeki tahta sandalye dimdik duruyordu. Sandalyenin ayakları yarıya kadar çamura saplanmış. Değirmenin orta yerinde öylece duruyordu. Un çuvalları ıslanmış, buğday çuvalları çamurlara gömülmüştü. Burayı tamir etmek, düzene sokmak bizim işimiz değildi. Çok sayıda işçinin ve ustanın yapabileceği bir işti bu. Evin tamirine benzemiyordu. Babam kasabadan ustalar getirteceğini söyledi. Hiçbir şeye dokunmadık. Köye döndük. Babam kasabaya haber yollayıp tanıdığı ustaları çağırttı. Durum böyle olunca bizim de yapacak bir şeyimiz yoktu. Buse’ye köyü gezdiremedim. İki haftalık tatilimiz telaş içinde bitip gitti. Eşyalarımızı toparlayıp evimize dönmeye karar verdik. Herkesle vedalaştık. İstanbul’daki evimize geri döndük. Ve yaşamımızı kaldığı yerden sürdürmeye devam ettik.
Şimdi ne zaman evimizde köyün adı anılsa Buse, seli ve değirmeni anlatıyor. Çocuklarımız neredeyse o seli görmüş kadar oldular. Fakat değirmenimizin tamir edilmiş hâli eskisinden daha güzel olmuş. Geçen sene köye gittiğimizde değirmenin önündeki çayın kenarında piknik yaptık. Bir yandan semaver çayını içerken bir yandan değirmenin tamirini konuştuk babamla. O tahta sandalyeyi gördüm değirmenin önünde. Üstüne bir çuval koymuşlar. Sanki eski değirmenin hatırasını saklamak için korunmuş gibi. Bir tek o kalmış eski değirmenden. Beni gör ve o günü hatırla, der gibi dikilmiş kapının önünde.

📆 28 Eylül 2014 Pazar 00:14   ·   💬 0 yorum   ·