Bir padişah varmış, hasta. Gözlerinin çevresi olmuş kapkara. Kolları incelmiş, bacakları güçsüz. İnilti ile yatağında yatarmış, herkesi azarlarmış:
“Bir çare bulamadınız, beni ayağa kaldıramadınız!”
Hekimler gelir gider, olmadık ilaç yaparlarmış. Bir işe yaramazmış. Lokman Hekim padişahın başından ayrılmazmış.
Bir gün yaşlı bir dede gelmiş:
“Sizin ilacınızın Şahmeran’da olduğunu duydum,” demiş.
Padişah heyecanla dikelmiş ama Lokman Hekim cevap vermiş:
“Onu ben de biliyorum, ama Şahmeran’ı bulamazsınız. Bulsanız onun beynini, yüreğini getiremezsiniz.”
Padişahın gözleri fal taşı gibi açılmış:
“Ne demek o?”
Lokman Hekim:
“Efendimiz, siz ancak Şahmeran’ın beyni ve yüreği ile iyileşebilirsiniz! Şahmeran ulaşılacak yerde değil. Ulaşsanız onu öldürmek olası değil. Yılanlar bütün dünyaya yayılır, insanlardan öç alır.”
Padişah, sesi çıktığı kadar bağırmış:
“Şahmeran’ı bulacaksınız! İyileşmek istiyorum.”
Bu buyruktan sonra herkes seferber olmuş. Aramışlar, taramışlar… Şahmeran nerede bulunur? Bilen, gören tek kişi yok.
Yaşlı dede yine akıl vermiş:
“Şahmeran’ı gören kişinin derisi, yılan derisi gibi pul pul olur. Buyruk verin herkes ırmakta yüzsün, Şahmeran’ı gören bulunsun.”
Buyruk verilmiş. Herkes kendini Ceyhan ırmağının serin sularına atmış. Saraydakiler balkondan bakmış. Kimsenin derisi pul pul değil.
“Olamaz,” demiş dede. “Şahmeran’ı gören mutlaka bir kişi vardır bu dünyada.”
Yine aramışlar, sormuşlar. Tahmas adında bir gencin gelmediğini öğrenmişler. Derhal haber gitmiş. Tahmas kaçıp gizlenmiş.
Anası: “Sen delirdin mi? Gelip ikimizi de öldürürler, çık dışarı,” diye yalvarmış.
Tahmas: “Olmaz ana, ben Şahmeran’a söz verdim. İyiliğe karşı kötülük yapar mıyım? O bana iyilikten başka bir şey yapmadı ki. İyiliğe karşı kötülük olur mu?”
Daha sözü bitmeden askerler kapıya dayanmış: “Sesini duyduk Tahmas. Çık dışarı, kurtar o kafanı!” Alıp zorla götürmüşler. Daha gömleğini çıkarır çıkarmaz her şey anlaşılmış. Tahmas’ın derisi pullar içinde.
“Haydi, Tahmas, Şahmeran’ı göster bize!” demişler.
Tahmas ne kadar itiraz etmişse de işkence ederek ensesinden tutup yola koyulmuşlar. Lokman Hekim de onlara katılmış: “Kusura bakma Tahmas. Sen bu eziyeti hak etmiş değilsin.” demiş. “Sakın benden bilme!”
Tahmas onları bir mağaraya götürmüş. Herkesin şaşkın bakışları arasında yer altına açılan kazan kapağını kaldırmış, yer altına inen merdiveni göstermiş, aşağı inmişler. Yılanlar hemen anlamış, her yandan saldırmışlar. Şahmeran’ın ıslık sesi duyulur duyulmaz Lokman Hekim ile Tahmas’ı alıp Şahmeran’a götürmüşler. Şahmeran dostça karşılamış, Tahmas utanmış, söze girecekken Şahmeran elini kaldırmış:
“Açıklama! Her şeyi biliyorum. Beni öldürmeye geldiniz, ama ölmeme gerek yok,” demiş. Yan taraftan bir defter çıkarmış, üstüne bir tas koyup uzatmış:
“İşte bu tasın içinde padişahınızı iyileştirecek ilaç var. Bu defterde de hangi hastalığa hangi bitki kökünün ilaç olduğu yazılıdır. Bu yüzden biz yer altında yaşarız, bitki köklerine bakarız, hangi bitkinin hastalığı iyileştirdiğini anlar, ilaç yaparız. Alın, bizi rahat bırakın!”
Tahmas alacakken Lokman Hekim acele davranmış. Tas ile defteri almış, yola koyulmuşlar. Acele saraya varıp ilacı sunmuşlar. Padişah kısa sürede iyileşmiş. O günden sonra Lokman Hekim bütün hastalıkların ilacını o defterden öğrenmiş, ilaçları bitki köklerinden yapmış. Adı, en ünlü hekim diye dilden dile geçmiş. İki yılanı da bir burgu gibi döndürüp, görkemli bir asa biçiminde ayağa kaldırmış. Yılanlara saygı olsun diye: “Hekimlik ile eczacılığın simgesi artık bu olsun,” diyerek bütün dünyaya yaymış. O günden sonra yılan resmi bütün eczanelerin kapısına asılmış.
Tahmas da, Şahmeran’ın en sevdiği insan olarak ün yapmış, uzun süre Şahmeran’la mutlu yaşamış, bu güzel söylenceyi bize bırakmış… Ama Lokman Hekim’in arayışı devam etmiş. Onu da size sonraki masalda anlatayım, derin bir uykuya dalayım.