MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Makale, Manşet » Ayhan Bozfırat’ın “Sokakta Tek Başına” Adlı Romanında Sokak Çocuklarının Dünyası
Ayhan Bozfırat’ın “Sokakta Tek Başına” Adlı Romanında Sokak Çocuklarının Dünyası


Bu makale, 24-25 EKİM 2014 tarihlerinde Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği tarafından düzenlenen I.ULUSLARARASI ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI SEMPOZYUMU’nda bildiri olarak sunulmuştur.

AYHAN BOZFIRAT’IN “SOKAKTA TEK BAŞINA” ADLI ROMANINDA SOKAK ÇOCUKLARININ DÜNYASI
Yrd. Doç. Dr. Tahir ZORKUL
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

ÖZET
Asıl adı Ayhan Köksal olan Ayhan Bozfırat, 1932 İstanbul doğumludur. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı fakültenin Ceza ve Ceza Usulü Kürsüsü’nde asistan olarak çalışır. Bir süre sonra da Paris’te bulunan eşinin yanına gider. Paris dönüşü üniversitedeki görevinden ayrılarak avukatlık yapmaya başlar. 1981’de hayata veda eder.
Türk öykücülüğünün erken yaşlarda yitirdiği Ayhan Bozfırat (1932-1981), toplumsal yapıda pek çok önemli kırılmaların ve hızlı değişim süreçlerinin yaşandığı 1970-1980 arası dönemde roman ve öykü türünde çeşitli eserler vermiş bir yazardır. Daha çok öykücü kimliğiyle öne çıkan Bozfırat, biri yayımlanmamış (“Küçük Gezegende Tatil”); dördü yayımlanmış [Dört Yol Ağzındaki Ev (1976) ve birbirinin devamı niteliğindeki Osman (1972), Akraba Hasan (1972) ve Hayri Usta (1975)] olmak üzere toplam beş roman kaleme almıştır. Bunlardan Dört Yol Ağzındaki Ev dışındakiler çocuklara yönelik romanlar kategorisinde değerlendirilmektedir.
Bu bildiride incelemeye tabi tuttuğumuz Sokakta Tek Başına adlı çocuk romanı, ilk olarak 1972’de Milliyet Yayınları tarafından Osman adıyla basılmıştır. Bu ilk baskıda roman altı bölümden (“Birinci Bölüm”, “İkinci Bölüm”, Üçüncü Bölüm”, “Dördüncü Bölüm”, “Beşinci Bölüm”, “Altıncı Bölüm”) oluşurken, editörlüğünü Semih Gümüş’ün üstlendiği ve Günışığı Kitaplığı, Köprü Kitapları Dizisi’nden çıkan 2008 tarihli baskıda dokuz bölümden (“Annen Gelsin Görüşeceğim”, “Oldu Bu İş”, “Nasılsa Okul Bitiyor”, “Kimseden Korkum Yok Benim”, “Parayı Ağabeyim Çalmıştır!”, “Sokak Çocuklarıyla Uğraşmaya Değmez”, “Bitince Görün Siz Bahçeyi”, “Sağ Ol Yavrum”, “Arkadaşlarım İçin Ağlıyorum”) oluşmaktadır.
Yazarın diğer romanları gibi “toplumsal gerçekçi” bir çizgide kaleme alınmış olan bu romanda, babasının ölümünden sonra zengin evlerine gündeliğe giden annesine yardımcı olmayı, geçim kaygılarını azaltmayı kafasına koyan ilkokul beşinci sınıf öğrencisi Osman’ın sokaktaki zor yaşam serüvenine yer verilir.
kfngunisigi009
GİRİŞ
Türkçe’de yaygın olarak kullanılan sokak çocukları terimi, İngilizce’de “street children/street kids”, Fransızca’da “les enfants des rues”, Almanca’da ise “straBenkinder” gibi karşılıklarla karşılanmaktadır.
Sokak çocukları kavramı, kentin sokaklarında yaşamak zorunda kalan çocukları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Söz konusu çocuklar, aile bakımından ve korunmasından mahrumdurlar. Ancak onları tanımlamak için kesin bir kategori bulunmamaktadır. Zamanlarının çoğunu sokaklarda, yetişkinlerin gözetimi ve denetiminden uzak bir biçimde geçirirler. Bu çocuklardan bir kısmı dilencilikten işportacılığa kadar çeşitli uğraşları kendilerine meslek edinen, gün sonunda evlerine giden ve aile bütçesine katkıda bulunan çocuklardır. Bir kısmı ise, barınacakları herhangi bir evleri bulunmayan ve bir aile ortamına sahip olmayan, bütünüyle sokakta yaşayan çocuklardır. Bu çocuklar her türlü istismar, ihmal ve sömürü tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.
Sokak çocuğu olgusunun altında yatan nedenler toplumsal olarak azgelişmişlik, ekonomik sorunlar, kırsaldan kentlere göç sonucu oluşan gecekondulaşma, ailenin temel görevleri olan barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçları karşılayamaması, ailenin çocuğu çalışmak üzere sokağa yönlendirmesidir. Hâlbuki sokakta evdekine nazaran daha ağır yaşam şartları söz konusudur. Güvensizlik, çaresizlik duygusu, istismar, çeşitli şekillerde şiddete maruz kalma, uyuşturucu ve mafya çetelerinin tuzağına düşme, uçucu madde bağımlısı olma gibi sonuçları vardır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün 1993’teki raporunda çocukların sokaklara mahkûm edilme nedenleri;
– Ailenin parçalanması,
– Silahlı çatışmalar,
– Fakirlik,
– Doğal ve yapay felâketler,
– Kıtlık,
– Fiziksel ve cinsel istismar,
– Göç yoluyla yerinden etme,
– Kentleşme ve aşırı kalabalık,
– Kültürel sebepler,
– Mirastan ya da evlatlıktan çıkarma şeklinde sıralanmaktadır.
Bu kısa girişin ardından romanın konusuna geçebiliriz.
Romanın Konusu
Ayhan Bozfırat “Sokakta Tek Başına” adlı romanında dünyada ve Türkiye’de önemli bir sosyal yara haline dönüşen sokak çocuklarının yaşamını gündeme taşır. Yazarın hukukçu olması, onun özellikle “suçlu çocuklar”la ilgili yakın gözlemler yapmasını sağlamıştır. Söz konusu roman, yazarın sokak çocuklarının dünyasını ne denli yakından tanıdığını göstermektedir. Romanın ana kahramanı, Osman adında bir ilkokul beşinci sınıf öğrencisidir. Osman, başlangıçta derslerinde oldukça başarılı, çevresinde örnek gösterilen bir çocuktur. Babası öldükten sonra zengin evlerine gündeliğe giden annesine yardımcı olmak amacıyla boş vakitlerinde çalışıp para kazanmaya karar verir. Bir gün sokakta amaçsızca gezinirken arkadaşı Mustafa’yı sırtında küfesiyle görür. Mustafa’nın babası hastadır ve bir süreden beri hastanede yatmaktadır. Annesi ise çocukları küçük olduğu için düzenli olarak çalışamamaktadır. Mustafa bu yüzden çalışmak zorunda kalmıştır. Osman, babasının öldüğünü ve annesine yardımcı olmak istediğini söyleyince Mustafa, ona kendisi gibi küfecilik yapmasını önerir. Bu öneri Osman’ın yaşamında önemli bir dönüm noktası olur. Böylece sokakla tanışır. “Bir gün okuldan kaçmakla ne olacak sanki. Bundan sonra her gün devam ederim” diye düşünür. Osman’ın büyük hayalleri vardır. Büyük paralar kazanacak; annesini ve kız kardeşini rahata kavuşturacaktır. Ancak, işler hiç de umduğu gibi gitmez, sokakta alışık olmadığı, farklı ve zor bir dünyayla karşılaşır. Bu dünya son derece acımasız bir dünyadır. Osman bir yandan para kazanacağı için kendisini mutlu hissederken, öte yandan da okuldan kaçmanın korkusunu ve utancını tüm benliğiyle duyumsar. Osman gün geçtikçe okuldan uzaklaşır ve artık okula çekinerek gider. Hem annesine hem de öğretmenine çeşitli yalanlar uydurmak zorunda kalır. Babasının ölümünden sonra Osman’ın davranışlarında belirgin biçimde bozulmalar gözlenir. Örnek bir çocukken bu duruma nasıl düştüğüne kendisi de anlam veremez. “Babam, benim bugünkü halimi görse, benden utanırdı” diye düşünür. Bu düşünce ona çok büyük acı verir. Böylece Osman adım adım bir çıkmaza doğru sürüklenir ve gerçek kimliğinden uzaklaşır. Büsbütün okuldan da kopar. Her gün erkenden okula gider gibi çantasını sırtlar ve sokaklarda başıboş dolaşır. Annesi, Osman’ın son zamanlardaki tavırlarından şüphelenmektedir. Okula öğretmeniyle görüşmeye gittiği bir günde bütün gerçekleri öğrenir. O günden sonra bizzat kendisi Osman’ı okula bırakıp sonra gideceği yere gider. Ancak Osman bir süre sonra yeniden okulu asmaya, vaktini sokak çocuklarıyla geçirmeye başlar. Sigara, hırsızlık, yalan gibi pek çok kötü alışkanlıklar edinir. Artık ondaki utangaçlık ve mahcubiyet yerini arsızlığa bırakmıştır. Annesi, oğlunun bu durumunu, kocasının ölümünden sonraki ikinci felâket olarak değerlendirir.
Bir bakıma Osman’ı, sokağa yönlendiren çevresindeki insanların ona karşı takındıkları yanlış tutumlardır. Onu anlamaya çabalamak yerine sorgulama ve suçlama yoluna giderler Osman, bu tutumlara karşı bir reaksiyon geliştirir ve inadına yanlışlarına yenilerini ekler. Oysa romanda irfanıyla, tecrübesiyle öne çıkan Şemsi Dayı, bir psikolog edasıyla Osman’a yaklaşır. Onu her koşulda sevdiğini hissettirir, hatalarını görmezden gelir, onu hiç bir biçimde sorgulamaz. Onun eninde sonunda doğru yolu bulacağından emindir. Bu işin ancak sevgiyle çözülebileceğine de inancı tamdır. Şemsi Dayı bu davranışlarıyla onun güvenini kazanır. Nihayet öyle de olur. Osman, onun yardımlarıyla sokaktan kurtulur, eski haline döner. Onun yönlendirmeleriyle, vaktini sokaklarda geçirmek yerine önce evinin küçük bahçesine ektiği bitkilerle uğraşarak, bahçe yoluna girdikten sonra da küçük bir marangoz atölyesinde çalışarak değerlendirir. İlk harçlığıyla Şemsi Dayı’ya, annesine ve kız kardeşine hediyeler alarak onların gönüllerini yeniden fetheder. Okulların açılmasına az bir zaman kalmıştır. Osman, okulların açılacak olmasından ve yeniden okula devam edecek olmaktan dolayı çok memnundur. Yeni eğitim yılında kendisini herkese kanıtlayacaktır.
Şimdi de romandan hareketle bazı sorulara türlü cevaplar arayalım.
Çocukları Sokağa Yönlendiren Sebepler Nelerdir?
Yazar, her şeyden önce sokak çocuklarından hiç birinin sokağı bilinçli olarak tercih etmediğinin altını çizer. Her birinin kendince farklı ve haklı bir gerekçesi vardır. Bu sebeplerin başında maddi imkânsızlıklar gelmektedir. ‘Mutlu bir aile ortamı bulamamak’ sokağı tercih etmedeki ikinci neden olarak karşımıza çıkar. Romandan örnek vermek gerekirse; Osman, babasının ölümünden sonra annesine yardım etmek ve kız kardeşini rahata kavuşturmak için; Mustafa babası hastalanıp yatağa mahkûm olduğu ve bu yüzden çalışmak zorunda kaldığı için; Nuri, annesinin ölümünden sonra mutlu bir aile ortamı bulamadığı ve üvey annesinin şiddetine maruz kaldığı için; Metin annesi ve kardeşleriyle birlikte sarhoş babasının fiziksel istismarından kurtulmak için; Hayri ise toplum tarafından işlediği bir suçtan dolayı dışlandığı ve iş bulamadığı için çözümü sokakta bulmuştur. Romanın diğer çocuk kahramanları ise kimsesiz oldukları ve barınacak bir evleri olmadığı için sokağa mahkûm olmuşlardır. Romanın hayat tecrübesiyle, irfanıyla öne çıkan kahramanı Şemsi Dayı’nın da belirttiği gibi “Kötü çocuk yoktur. Kötü yola itilmiş, sürüklenmiş çocuk vardır.” (174).
Bozfırat, Osman’la birlikte, bizleri adım adım söz konusu sokak çocuklarının yaşamına dâhil eder. Onların dünyasını daha yakından ve içten bir bakışla kavramamızı sağlar. Onlara önyargıyla yaklaşmanın doğuracağı olumsuzluklara dikkat çekmeye çalışır. Bu çocukların sokakta doğmadıkları, başlangıçta onların da aileleri ve birer evlerinin olduğu; ancak değişik nedenlerle sokağa mahkûm oldukları gerçeği üzerinde bizleri düşünmeye sevk eder ve bu şekilde toplumsal bir bilinç oluşturmayı hedefler.
Nihayetinde bu çocuklar barınacak yerleri olmadığı için sokakta kaderlerine terk edilirler. Yazar, bu noktada ısrarla çocukları sokağa yönlendiren toplumsal şartların yetersizlikleri/olumsuzlukları üzerinde durur. Belki, ailelerin geçimlerini sağlayacakları bir gelirleri olsaydı Osman ve Mustafa gibileri gönül rahatlığıyla okullarına devam edebilir; Zeynep annesiyle daha fazla vakit geçirebilir; Hayri, Nuri, Metin ve Ahmet gibileri sokağın birer “baş belası” haline gelmezlerdi.
Sokakta Çocukları Bekleyen Tehlikeler Nelerdir?
Sokak çocuklar çoğunlukla her türlü korunmadan uzak, güvensiz mekânlarda barınırlar. Bu mekânlarda çocukları bekleyen pek çok tehlike mevcuttur. Her şeyden önce bu çocuklar aile bakımından ve gözetiminden uzak oldukları için savunmasız çocuklardır. Güvensizlik, çaresizlik duygusu, fiziksel ve cinsel istismar, çeşitli şekillerde şiddete maruz kalma, uyuşturucu ve mafya çetelerinin tuzağına düşme, uçucu madde bağımlısı olma gibi sonuçlarla karşı karşıya kalırlar.
Romanda ikinci dereceden önemli bir karakter olan Hayri, etrafına topladığı kendisinden yaşça küçük çocukları sömürür, onları çeşitli hırsızlık ve kapkaç olaylarında kullanır. Hayri, işportacılık yaptığı dönemde yer kavgası yüzünden kendisiyle yaşıt bir çocuğu bıçakla yaralar ve hapse girer. İçeriden çıktığı zaman çalışmak ister; ancak kimse kendisine iş vermek istemez. O da bu yüzden böyle bir yola başvurur. Çocuklar, zaman zaman kendilerine şiddet uyguladığı halde, kendilerini koruyup kolladığı, karınlarını doyurduğu için Hayri’yi sever ve onu sayarlar. Onlar kendileri için tek dost olarak Hayri’yi görürler. Pazarda küfeleriyle evlere erzak taşıyarak geçimlerini sağlamaları da onun sayesindedir. Hâlbuki Hayri, mafya çeteleriyle anlaşıp onları illegal işlerde kullanmıştır. Erzak adı altında kaçak eşya taşıdıklarının farkına ancak, polisin suç çetesini ele geçirip, Hayri’yi aramaya başlamasıyla varırlar. Fakat çoktan iş işten geçmiştir. Farkına varmadan büyük bir suça ortak olmuşlardır.
Toplumun Sokak Çocuklarına Bakışı Nasıldır?
Romanda toplumun sokak çocuklarına bakışı iki kelime ile izah edilir: “Serseri” ve “baş belası”. Ancak yazar, üstü kapalı olarak bu yaklaşımı eleştirir ve sokak çocuğu olmanın belli çocukların kaderi olmadığı, her çocuğun böyle bir kaderi yaşayabileceği gerçeğini dillendirir. Bunu da Osman’ın yaşamıyla somut bir hale getirir. Başlangıçta çalışkan, dürüst bir çocuk olan Osman, babasının ölümünün ardından kendisini, evin geçimine katkıda bulunmak için çalışmak zorunda hisseder ve böylece sokakla tanışır. Bunun sonucunda da yalan söylemek, hırsızlık yapmak, sigara içmek gibi birtakım kötü alışkanlıklar edinir.
Ayhan Bozfırat, hem bu kadar iç içe olduğumuz hem bir o kadar da habersiz yaşadığımız bu çocukların iç dünyasına Osman vasıtasıyla bizleri de dâhil eder. Osman onları tanıdıkça, iç dünyalarına nüfuz ettikçe onların, göründüklerinin aksine tertemiz birer kalbe sahip olduklarını ve kendi aralarında büyük bir dayanışma içinde olduklarını fark eder. Sorun onları anlamaya çabalamakta, onların dertleriyle dertlenmekte.
“Sokakta Tek Başına” adlı romanının güngörmüş kahramanı Şemsi Dayı, örnek bir toplumun prototipi konumundadır. Osman, onun örnek tavırları ve davranışları sayesinde hatalarının farkına varır ve bu hatalarından sıyrılır. Şemsi Dayı asla ona nasihatte bulunmaz, açığını kollamaz, hatalarını yüzüne vurmaz. Onu sorgulamaz. Onu anlamaya çabalar. Onun sigara içtiğini görür, ancak görmezden gelir. Sonunda onun güvenini kazanmayı başarır. Onun eninde sonunda doğru yolu bulacağından da en ufak bir şüphesi yoktur. O, bu işin ancak sevgiyle çözülebileceğine inanan irfan sahibi bir adamdır.
Şemsi Dayı, Osman’ın annesi Safiye Hanım’la yaptığı bir sohbette, aksi davranışların doğuracağı olumsuzlukları şu sözleriyle dile getirir: “Kötülükle hiçbir şey düzelmez. İyilikle düzelmeyecek şey yoktur. Anlayışlı davranmalısın. Ancak, bu yolla onu önleyebilirsin. Çevresinde kötü davranışlarla karşılaştıkça, o başıbozuk arkadaşlarıyla daha çok ahbaplık kuracak, onlara daha çok bağlanacaktır.” (91).
Şemsi Dayı’nın bu tutumuna karşılık, orta yaşlı iki adamın, sigara içmekte olan çocukları azarlamaları ve onlara aşağılayıcı sözler söylemeleri toplumun yanlış tutumuna örnek teşkil etmesi bakımından dikkat çekicidir. Yazar üstü örtülü olarak bu davranış biçimini eleştirir ve yanlışlığına dikkat çeker. “Bir musibet bin nasihatten evladır” düsturunca çocukların yanlışı yaparak doğruyu bulacakları üzerinde durulur. Şemsi Dayı irfan sahibi bir tiptir. Bir eğitimci, bir psikolog edasıyla bu işin üstesinden gelir ve Osman’ın ilgisini başka alanlara (Osman’ın öteden beri bitkilere karşı merakı vardır ve Şemsi Dayı bu ilgisinin farkındadır. Ona bitkilerle ilgili bir kitap sözü de vardır) çekmek suretiyle, onu sokaklardan çekip alır. Osman, onun önerisiyle evlerinin küçük bahçesine değişik bitkiler eker, onları sular, büyütür. Böylece bütün vaktini annesi ve kız kardeşiyle birlikte bu bahçede geçirir. Kendi çabasıyla bir şeyler üretmenin huzur ve mutluluğunu yaşar.
Şemsi Dayı, Osman’ın okuldan kaçarak bir yıl kaybetmesine hayıflanması üzerine de ders verici şu ifadeleri sarf eder: “Kaybettin sayılmaz. İnsan olaylardan ders almasını bilirse, olaylar kötü de olsa, onun için üzülmemeli. Aslında sen bir yılda, okulda öğreneceklerinden çok daha fazla şey öğrendin. Başından geçenlerden ders almasını bilirsen, o zaman kaybın yok, kazancın var demektir. Önemli olan ders almayı bilmektir.” (170).
Yazar, Şemsi Dayı’ya bu sözleri söyletmekle eğitimin okuldan ibaret olmadığı, sokağa farklı baktığı, insanların sokaklardan da pek çok şey öğrenebilecekleri, sokağın bazen okulda verilecek eğitimden daha fazlasını insana kazandırabileceği, yaşayarak öğrenmenin daha kalıcı olduğu gerçeğini sezdirir.
Romanda küçüklükten itibaren iyi eğitilmiş çocukların, hayatlarının kimi dönemlerinde farklı maceralara sürüklenseler dahi, kötü yola düşseler dahi ellerinden tutulduğu vakit bir noktadan sonra kendi doğal mecralarına dönebilecekleri üzerinde durulur. Buna en güzel örnek Osman’dır. Başlangıçta her türlü davranışıyla örnek bir çocuk olan Osman, daha sonra yalan söylemeye, hırsızlık yapmaya, kötü alışkanlıklar edinmeye başlar. Ancak, Şemsi Dayı’nın elinden tutmasıyla eski haline döner ve yeniden örnek bir çocuk olur.
Şemsi Dayı ile Osman’ın annesi Safiye Hanım arasında geçen aşağıdaki diyalog bu manada önemlidir.
“Doğru her şeye çocukken alışılır. Ama yalnız kötülüğe değil, iyiliğe de. Onun için çocukları başlangıçta çok iyi eğitmek, onlara iyiyi, doğruyu öğretmek gerekir.” (161).
Aynı şekilde Osman’ın annesinin sokak çocuklarını serseri olarak nitelemesi üzerine Şemsi Dayı’nın sarf ettiği sözler toplumun bu konudaki yanlış tutumunu açık bir biçimde ortaya koyar. “Senin serseri dediğin o çocukların da elinden tutanları olsa, bugün toplumun baş belası diye nitelediğimiz bu çocuklar topluma yararlı birer insan olurlardı. Aslında o zavallılara kızmamalıyız. Onlara kızacağımız yerde sevgi göstersek, ellerinden tutsak, her şey bambaşka olur.” (161).
Bunun üzerine Osman’ın annesinin şu acı itirafları kendi açısından işin yanlışlığını gözler önüne serer. “Ben Osman’a gereken anlayışı gösteremedim. Dayakla, kötü sözle işler düzelir sanıyordum.” (161).
SONUÇ
Netice itibariyle “sokak çocukları”nın dünyasına bir pencere aralayan yazar, hacimce az olan bu romana büyük bir ustalıkla çok şey sığdırmayı başarmıştır. Yazar, eserinde asla nasihat yollu cümlelere yer vermez, doğrudan ders vermek yerine, çocukların yaşayarak, tecrübe ederek hayatı daha iyi anlayacaklarına ve anlamlandıracaklarına inanır. Toplumun da onlara nasihat etmek, onların foyalarını açığa çıkarmak ve hatalarını yüzlerine vurmak yerine, onları anlamaya çalışmanın daha doğru bir tutum olduğunu vurgular. Öyle ki, Hayri eğer hapisten çıktıktan sonra toplum tarafından kabul görseydi sokağın “baş belası” haline gelmez; öğretmeni devamsızlık yüzünden belge istemeseydi, Osman, yalan söylemeyi, sahte evrak düzenlemeyi ve annesinin yerine bu evrakı imzalamayı düşünmezdi.
Gerçekten de kitabın 1972’de Milliyet Yayınları arasında çıkan baskısının arka kapağında vurgulandığı üzere, “Osman, (Sokakta Tek Başına) yalnız çocukların değil, öğretmenlerin, eğitmenlerin, eğitim uzmanlarının ve psikologların da yakından ilgilenecekleri, üzerinde uzun uzun düşünecekleri usta işi bir çocuk romanıdır.”

📆 20 Haziran 2015 Cumartesi 11:06   ·   💬 2 yorum   ·