Cansu KEL / İstanbul Pendik Sultan Abdulhamit Han Ortaokulu Öğrencisi
Kapımız çalındı birden.
Açtım, kalkıp minderden
Gelen Ahmet’ti,
Komşumuzun oğlu.
Nefes nefese kalmış, yorulmuştu:
– Oo Ahmet, hele gir içeri de soluklan.
– Soluklanmak için yok ki zaman!
– Hayırdır , nedir seni bu kadar yoran?
– Düşman basmış Çanakkale’yi,
Biz anca öğreniyoruz , dedi .
– Ahmet , yavrum doğru mu bunlar?
– Evet. Babam Çanakkale’deki arkadaşından almış haberi.
Bana ” Hemen dışarı çık , herkese söyle.” dedi.
– Tamam tamam sen git dolaş evleri.
Kapattım kapıyı,
Oturdum ve ağladım tutamadım kendimi.
Hanım girdi içeri:
– Hayırdır bey , ne bu hâlin?
Dünya başına yıkılmış sanki.
– Yıkıldı Zeynep Hanım, yıkıldı!
– Anlatacak mısınız bana da?
– Düşman girdi girecekmiş boğaza.
– Ne diyorsun Asım Bey!
– Öyle işte…
– Biz de gidelim Çanakkale’ye.
Su taşırım , mermi taşırım cepheye.
– Yaparsın Evvel Allah.
– Yaparım ya.
Sustuk sonrasında.
Hâl yoktu ikimizde de.
Günler geçti,
Kapımız çalındı yine.
Gelen Ahmet’ti :
– Askerler geldi köye.
Çanakkale’ye gönüllü gideceklerin isimleri yazılıyormuş,
Ben de istedim lakin yaşım çok küçükmüş.
Bir an bayıldığımı zannettim.
Sarıldım Ahmet’e ve öptüm:
– Canım benim.
Yaşı küçük , yüreği büyük yiğidim.
Ben şimdi köy meydanına gideyim.
Zeynep ablan çarşıdaydı,
Görürsen söylersen.
– Tamam. Asım amca, ismini yazdıracak mısın?
Yere çömeldim ve gözlerine baktım:
– Vatan bu Ahmet’im, tabi yazdıracağım.
Derken cephede buldum kendimi.
Üst üste patlayan bombalar…
Top , tüfek , mermi…
Yağmur diye yağan lavlar…
Dünya gözüyle görmüştüm nispeten cehennemi.
Korkuyordum davamı kaybetmekten.
Dinim, namusum, şerefim, bayrağım.
Uğruna şehadet şerbeti içilecek sancağım.
Bir ses: “Tekbir!”
Umutsuzluk yok,
Allah tek ve bir!
“Ölün!
Ey şehit olmaya gelen neferler!
Emirdir size ölün! “
Diye haykıran kumandanlar,
Acıyla inleyen kahramanlar,
“Allah” nidalarıyla koşturanlar,
Gördüklerim… – ki bütün bunlar-
“Umuda gömülün!”
Diye bağırmak geldi içimden.
Taktım süngüyü silahın ucuna .
“Allah büyük” dedim ve çıktım meydana.
Yakalayınca üç beş düşmanı
Yapıştırdım Osmanlı tokadını.
O anda biri dokundu bana,
Döndüm baktım:
-Asım amca , ben…
Kucağıma düştü birden.
Fark ettim , Ahmet’ti .
Peki neden kucağımdaydı?
Elime baktım , kan vardı.
Ahmet vurulmuştu!
– Yiğidim,
Ne işin vardı senin, dedim
Koştum, belki birini bulurum diye.
– Asım amca yorulma.
Bak vuruldum , ölürsem şehidim.”
Gözüm yaşlı son kez sarıldım ona.
Artık nefes almıyordu.
O küçük beden,
Artık büyüyemiyordu.
Diyorum bazen:
” Keşke o savaşta
Ben olsaydım ölen.
Yiğidimin o hâli ;
Yaralıyor her seferinde beni.
Onunla getiriyorum hatırıma Çanakkale’yi,
Onunla özlüyorum şehadet mertebesini.
Onunla ve
Onun gibi binlercesiyle…