Erhan Solmaz’ın Özbek Köroğlu Destanı’nın Şahdarhan Kolu Üzerine Bir İnceleme adlı eseri, bünyesinde, Giriş, Üç Bölüm, Sonuç, Kaynakça, Şahdarhan Destanı’nın Transkripsiyonlu ve Türkiye Türkçesine Aktarılmış Metni bölümlerini barındırıyor.
Sözlü ve yazılı kültür kaynakları bakımından oldukça zengin bir zemine sahip olan Türk Dünyası Edebiyatı, destanlar ile bir kat daha geçmişe temellenmektedir. Türk boyları tarihte yaşanan belirli olaylar neticesinde birbirlerinden ayrılarak Asya ve Avrupa’nın pek çok coğrafyasına yerleşmişlerdir. Türk dilli boyların birbirlerinden ayrı coğrafyalarda yerleşmiş olmaları, sözlü gelenek ürünlerini devam ettirmelerine engel teşkil etmemiştir. Erhan Solmaz’ın incelediği eser bu ayrımın olmadığının en somut delillerindendir. Özbekistan Edebiyatı ve Anadolu halk kültürü alanında pek çok çalışması bulunan Solmaz, destanın bu özelliğine dikkat çekerek Türkiye’de daha önce çalışılmamış Köroğlu destanının Özbekistan varyantlarından biri olan Şahdarhan üzerine bir incelemeyi okuyucuların teveccühüne sunmuştur. Kendisinin de belirttiği üzere ele alınan kolun Türkiye Türkçesine daha önce çevrilmemiş ve üzerine çalışılmamış olması eserin önemini bir kat daha artırmaktadır.
Solmaz, destan kahramanının bir milletin ayağa kalkmasındaki en önemli birleştirici unsurlardan biri olduğuna dikkat çekmektedir. Türk destan döneminin son büyük kahramanı olan Köroğlu’nun büyük bir coğrafyada sürekliliğini devam ettiriyor olması, destan türünün bir diğer temel özelliğidir. Destan kahramanları bünyesinde barındığı toplumların dünya görüşlerini, inançlarını, evren tasavvurlarını yansıtmaktadır. Özbekistan sahasında ortaya çıkan eserler, bu açıdan bir kat daha önem arz etmektedir. Özbekistan Köroğlu yaratmaları Anadolu sahasına göre bu bağlamda bazı farklılıklar barındırmaktadır. Eser, alandaki boşluğu bir nebze de olsa dolduracak kıymettedir.
Eserin birinci bölümünü Özbek Destancılık Geleneğinde Köroğlu ve Şahdarhan Kolu başlığı ve bunun alt başlıkları oluşturmaktadır. Kültürün tanımı ve sözlü kültür öğelerinin önemine vurgu yapılan eserde destan anlatıcıların kimliği, adlandırmaları, yetişme şekillerine de değinilmiştir. Erhan Solmaz, çalışmasının temel gayesini “Şahdarhan Kolu ile ilgili olarak Türkiye’de bugüne kadar herhangi bir çalışma yapılmamıştır ve bizim de bu çalışmayı yapmamızdaki temel sebep de budur.” ifadeleriyle dile getirmiştir.
Şahdarhan Kolu’nun Şekil ve Muhteva Özellikleri adlı bölüm, destanların yapı ve şekil özelliklerinin tanımlamalarıyla başlamaktadır. Destanlarda mensur ve manzum ifadelerin bir arada kullanılmasının akılda kalıcılığı, aktarımı kolaylaştırıcılığı ve bağlamı bakımından önemli olduğunu vurgulayan Solmaz, Şahdarhan destanının da bu yapılar üzerinde kurulduğundan bahsetmektedir. Köroğlu’nun idealize edilmiş değil gerçeklik düzlemine oturtulmuş bir kahraman olduğu vurgulanmaktadır.
Solmaz, destanlarda yer alan tiplerin önemini “Anlatma esasına bağlı edebi metinlerden olan destanlar, tiplerden müteşekkil yaratmalardır. Bu tipik faaliyetleri sergileyen karakterler bir anlamda toplumsal bir değerin anlatı içerisindeki kişileştirilmiş halidir. Tiplerin anlatı içerisinde sergiledikleri bu kalıplaşmış değer yargıları toplumun düşünce dünyasını, hayat karşısında takındığı tavrı ve algılarını yansıtır.” ifadeleriyle vurgular.
Gazi Kitapevi tarafından yayımlanan ve 274 sayfadan meydana gelen eser, gerek Köroğlu’nun Türkiye’de daha önce çalışılmayan bir kolunu ele alması gerekse zengin örnekler ve incelemeleri içinde barındırması bakımından özgün bir çalışmadır.
Milletlerin tarih sahnesinde yaşadıkları olayların milli hafızada yer edindiği destanlar, unutulmaya karşı duran en önemli sözlü gelenek türlerinden biridir. Anlatıcı, metin ve bağlam, destan geleneğinin temelini oluşturan üç önemli unsurdur.
Türk destan türünün en önemli özelliklerini bünyesinde barındıran Şahdarhan kolu verdiği mesaj ve değerleriyle öne çıkmaktadır. Bu bakımdan tanıtım yazımızı Solmaz’ın eserin sonunda sarf ettiği destanın önemini vurgulayan sözleri ile sonlandırıyoruz.
“Ortak tecrübe, ortak yaşanmışlık neticesinde oluşan bu birikim geleneksel yöntemle yetişmiş usta bir anlatıcı ve o anlatıcının yetiştiği kültürel ortamın zenginliği ile geleceğe aktarılır. Bir bakıma, yaşanılan sonlu hayatın bengü bir şekle bürünmesi sözlü kültürün bu değerli yaratmasıyla mümkündür.”