Her şey çok güzeldi. Pikniğe gidiyorlardı. Elif ile Ecrin hep kavga eder ama iki dakika sonra barışırlardı. Birbirlerini çok severlerdi. Kardeş değillerdi. Ama kardeş gibilerdi. İkisi Galata Kulesi’nde tanışmışlardı. Çok mutlulardı. Sonunda gelmişlerdi. Masaya oturdular. Yemek yediler. Sonra Elif bir ağacın altında dönmeye başladı. Ecrin de ona katıldı. Çok ama çok mutlulardı. Ağacın altına oturdular. Ecrin Elif’e sımsıkı sarıldı. Sonra kulağına eğilerek
– Eğer bana bir şey olursa bu ağacın altına gel otur. Ve bana bir şey olursa sakın ağlama. Bu ağaca sarıl. Sarılırken tıpkı bana sarılıyormuş gibi hisset.
Küçük kız başına gelecekleri biliyormuş gibi konuşuyordu. Ertesi gün olmuştu. Kahvaltı yapıp aşağıya indiler. Elif bisiklete bindi. Ecrin binmek istemedi. Elif onu da bindirdi. Şakalaşarak gidiyorlardı. Ecrin yola çıktı arkasından gelen araba ona çarptı. Ecrin savruldu. Hala yaşıyordu. Hastane yolunda hayata gözlerini yumdu. Onun için ebedi bir hayat vardı. Elif çılgına dönmüştü. Onu çok seviyordu. Onsuz yaşayamazdı. Yaşasa bile onun için hayat bitmişti.