Elektronik ortamda aynı içerikte pek çok “mail” dolaşır. Bana bu yazıyı da son gelenlerden biri yazdırıyor zaten. Neymiş? “Dün geçti, yarın meçhul; bugünü yaşa, keyif al, mutlu ol, sevgiyle dol!” Son bölüm besbelli uyak oluşturmak için eklenmiş. Yoksa insan, “Çok mutluyum, şimdi de sevgiyle dolayım.” deyip sevgiyle dolmaz. “Keyif” ise beni özel olarak sinirlendiren bir sözcük. Bu kadar moda olmasına sinirleniyorum galiba. Herkes “keyif” alıyor. Biraz da “zevk” alın, ne olur, diyesim geliyor hep. Sözgelimi birileri beni takdir etmek gereğini duydu ya da bana teşekkür etmek mi istedi? Ne diyecek? Biliyorum. “Çok güzel konuştunuz; keyif aldık.” diyecek; “Ne güzel yazmışsınız, keyifle okuduk.” diyecek. Tabii ya, ben bir buçuk saat sırf siz keyif alasınız diye nefes tükettim. Saatlerce bilgisayar başında kafa patlattıysam, ne yazsam da keyif versem diyedir; başka ne nedeni olacak? Niye sinirleniyorum? Çünkü keyif, “sağlık, sıhhat, afiyet” demek. “Keyfiniz nasıl?” diye hatır sorulmaz mıydı eskiden? “Ferahlık, rahatlık, huzur duygusu, gönül açıklığı” ve “arzu, heves, istek” anlamlarına da gelir; salt “zevk” demek değil ki “keyif”. İçki ve uyuşturucu maddelerin verdiği hafif sarhoşluk hali de “keyif” diye adlandırılmaz mı? “Çakırkeyif” diye bir söz bile yok mu canım? Şimdi niye yalnızca alınan ve verilen bir şey oldu?
“Mutluluk”a gelelim. Son zamanlarda zaten kafama takılmıştı mutluluk kavramı. Büyük olasılıkla ben de birilerine mutluluk dileklerimi sunarken durup düşünmüş olmalıyım. Herkesin herkese dileyip durduğu bu “mutluluk” nedir? Çok yinelendiği için artık bir şey ifade etmeyen, içi boşaltılmış bir kavram mı? Sürekli bir mutluluk hali olur mu, olabilir mi? Olursa bu, insancıl bir durum mudur? Dedim ya, bilmiyorum; ama en azından sözlüklerdeki anlamına bakabilirim. “Mutlu, huzurlu, mesut ve bahtiyar olma durumu, saadet” diyor ilk el attığım sözlük. İyi de mutluluğun ne olduğu söylenmiş olmuyor ki! Aynı anlama gelen sözcükler sıralanmış. Türk Dil Kurumunun sözlüğü de, “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık” demiş. Son dört sözcük, bir öncekindeki gibi, kavramı tanımlamıyor, mutluluğun öteki adları sadece. Tanım ne diyor; biz ona bakalım. “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu”… “Kıvanç”a da bakmak gerekti şimdi. Neymiş kıvanç? “Sevinç” demekmiş, bir de “övünme”. Övünme hiç olmaz. Sevinç? Mutluluk, sevinç mi demek yani? Mutluluk nedir gerçekten? Herkese ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyi mi dileyip duruyoruz? Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli ulaşmak mümkün mü? Hayır. Ne bütün özlemlere eksiksiz ulaşmak mümkündür ne de böyle bir ulaşma durumu sürekli olabilir.
Mutluluk, amaçlanan, çok istenen, düşlenen bir an’a ulaşıldığında içimizi kaplayan sevinç demekse bu duygu sürgit devam etmez. Sevinç uçucudur. O anda birinin yüzünde gördüğünüz alaysı bir gülümseyiş sevincinizi kül eder, göğe savurur. Üstelik insan bir kez düşlerini gerçekleştirdi, doyasıya sevindi diye artık başka bir sevinç istemez, bir daha mutluluğun peşinde koşmaz mı? Ulaşılan hedefin yerini hemen başka bir hedef alacak; bu kez de yeni bir mutluluk yaşamak için o yeni hedefe doğru var gücüyle sürdürülen bir koşuya başlanacaktır.
Hem acıdan, hüzünden, kederden, tasadan niye bu kadar kaçıyoruz biz? Bunlar olmadan mutluluğun, sevincin değeri anlaşılamaz ki! Bunlar da mutluluk kadar insanca duygular değil mi? Sözgelimi, yitirdiğiniz bir yakınınız aklınıza geldi, gözünüz doldu, hüzünlendiniz. Bu neden kötü olsun? Biten bir aşkın ardından gözyaşı dökmek, bir inek mutluluğu içinde sırıtmaktan daha anlamlı değil mi? Bir deterjan markasının reklamına benzeyecek; ama yine de diyeceğim: Üzülmek (de) güzeldir.