Bir varmış bir yokmuş Allah’ın kulu çokmuş. Çok yemesi yok demesi günahmış. Memleketin birinde gözleri menekşe rengi, bakışları şehla, güzel mi güzel bir kız yaşarmış. Bu kız sebebi var olan fakat bilinmeyen bir hale yakalanmış. Hal bu ya kızın gözleri herkesi büyülemeye başlamış. Gözlerine bakanlar kıskıvrak yakalanır ve kızın bakışlarında dünya nimetlerinin güzellikleri bir bir görürmüş. Menekşe gözlü kızın ünü şehre kadar uzanmış. Herkes bu gözleri ve gözlerin ardındaki nimetleri merak eder olmuş. Kız her gelen kişiye kapısını açar onlara “Hoş geldiniz” der ve konuşmaya başlarmış fakat karşısındaki “Hoş geldiniz” ‘hoş’ unu alır dalıp gidermiş.
Şehirde dünya işleri ile meşgul olan, bu işler ile ahiretimi nasıl kazanırım diye düşünen bir delikanlı varmış. Etliye sütlüye karışır hep Allah’ın rızasını kazanmaya çalışırmış. Eee tabi dünya işleriyle uğraşan kişinin kulağı kirişte olur almış menekşe gözlü kızın haberini. Düşünmüş taşınmış ve şöyle söylemiş kendine “ Ben insanları aldatan bu kızı bulacağım ve gözlerine bakıp ona aldanmayacağım” demiş. Demiş ama bir yandan da “acaba bende aldanırsam nice olur halim” demeden edememiş.
Köyden şehre gelmek kolaydır da şehirden köye gitmek zordur. Düşmüş yollara. Yollarda türlü türlü zorluklarla karşılaşmış ama hepsini Allah’ın bir nimeti bilmiş. Çünkü sıkıntılardan feraha hep böyle kavuşurmuş.
Derken derken varmış kızın kapısına çalmış kızın kapısını “tak tak tak” açmış kız kapıyı… Aman ya Rab bu ne güzel kız demeye kalmadan kız “Hoş geldiniz” demez mi? Delikanlı ‘hoş’u almış gitmiş siz deyin gürül gürül çağlayan ırmaklara biz diyelim bilinmedik şelalelerin kıyısına. Kız ne söyledi bilinmez kapıyı kapatmış. Çocuk kapanan kapının sesiyle hayalinden uyanarak afallamış. “Ben ne için gelmiştim ne oldu” demiş ve düşmüş yine yollara. Yolda kızın menekşe gözlerinden çok nasıl aldandığını düşünürken karşısına bir derviş çıkmış. Derviş delikanlının derdini uzaktan görür görmez halinden anlamış. Yanına yaklaşınca şöyle söylemiş “Dünya dünya dedikleri bir gölgeliktir” çocuk sarsılmış o güne kadar dünya işlerinde Allah’ı arayan delikanlı nasıl bunu düşünememiş. Delikanlı dervişin yanından hışımla ayrılmış bir adımla kızın kapısına dayanmış. Kız kapıyı açar açmaz “Hoş geldiniz” demiş. Oğlan bir an duralamış tam meyil edecekmiş ki dervişin sözleri aklına gelmiş. Kızın gözlerine iyice bakarak “Dur ey menekşe gözlü kız! Senin güzel gözlerin vardır bilirim. Fakat bu güzel gözler senin midir? Bedenimiz olmadan gölgemiz olur muydu? Tıpkı bunun gibi senin bu güzel menekşe gözlerini yaratan güzel olmasaydı böyle güzel olabilir miydin? Sen Leyla’sın ama gözlerinin ötesinde Mevla’m varıdır.” Deyince kızın menekşe gözleri parlamış. Meğer kız o hal ona uğradığından bu yana bu günü beklermiş ve delikanlıya şöyle söylemiş “Yıllardır gözlerim Mevla’mı anlattı durdu fakat onlar Leyla’dan yani dünya nimetlerinden geçip Mevla’yı göremediler. Sadece dünya nimetlerini arzuladıkları için gözlerimin ötesine varamadılar. Her gece uyumadan önce aynaya bakar asıl hakikati arardım ve Mevla’ma gözlerimin ötesini gören birini göndermesi için dua ederdim. İşte benim duam bugün kabul oldu.”
Delikanlı kızı tanımadan önce düşündüğü şeylerin hepsi aklından uçup gitmiş. Kız gözlerinin hakikatini gören delikanlı ile evlendikten sonra kimsenin gözlerine bakmamış. Bu masal da burada bitmiş.
Gökten üç elma düşmüş biri bu masalı dinleyenlere, biri bu masala anlatana, biri de masalımızın kahramanlarına…