Bir varmış bir yokmuş. İyilik ve cömertlik hoşmuş. Cömertler sevilir. Cimriler yerilirmiş. Günlerden bir gün çok yakın arkadaş olan Faruk ile Tarık sınıf arkadaşlarıyla hediyeleşmeye karar vermişler. Düşünmüşler, taşınmışlar sonunda bir karara varmışlar. Bu düşüncelerini öğretmenlerine açıklamışlar. Öğretmen pek memnun olmuş bu öneriden. Tebrik etmiş onları candan, gönülden. Sınıfta bütün öğrencilerine söylemiş bu güzel dileği. Herkes katılmış bu fikre insanlık gereği. Sınıfça sene sonu için sözleşmişler. Harçlıklarından biriktirmişler. Damlaya damlaya göl olur demişler. Harçlıklarından artırmayı ihmal etmemişler. Günler günleri kovalamış ay olmuş. Aylar geçmiş nihayet sene sonu olmuş…
Herkesin arkadaşı belliymiş. Öğretmen bunun için kura çekmiş. Gün yaklaştıkça heyecan artmış. Yüreklerinde sevgi öbek öbek çiçek açmış. Herkes gücünün yettiğince hediyesini almış. Faruk ile Tarık da hediyesini almış. İkisi de azalan günleri saymaya başlamış. Beşinci gün. Dördüncü gün. Üçüncü gün. İkinci gün vee son gün gelmiş.
Faruk sabah erken uyanmış. Heyecanlıymış. Hediyesini almış. Acele acele kapıdan çıkmış. Tam kapıdan geçerken paketin içindeki vazodan çıt diye bir ses işitmiş. Aldırış etmemiş. Arkadaşına yetişmesi gerekmiş. Tarık da evinde arkadaşının gelmesini beklemiş. Faruk, Tarık’ların kapıya gelmiş. Zili çalmış. Tarık’da hemencecik kapıya açmış. Sonrası okula gitmek için yola düşmüşler. Giderlerken Faruk’un içinden bir ses şu hediyene bir bak demiş. Faruk bu sese kulak vermiş. Şöyle elinle yoklamış hediyesini. Bir tarafının kırıldığını hissetmiş. O anda yüreği cız etmiş. Kızarmış, sıkılmış. Kimseye bir şey diyememiş. Bir hediye daha alacak parası yokmuş. Buna bir çözüm bulmalıyım demiş kendi kendine. Kırık vazoyu götüremem ki arkadaşıma hediye. Hem nasıl anlatırım derdimi. Nereden bilsin kırığı sonradan fark ettiğimi. İçin için ah vah ediyormuş. Tarık olup bitenden habersiz Faruk’a bir şeyler sormuş. Ama Faruk üzüntüden arkadaşının sesini duymuyormuş. Tarık arkadaşına Faruk… Faruk… demiş. Faruk son anda duyduğu cılız sese efendim demiş. Tarık sana ne oldu? Deminden beri sana sesleniyorum ama duyduğun yok. Sorduğum sorulara da cevap vermedin. Şeyy… şeyy…. demiş Faruk. Duymamışım. İyi de; Nasıl duymuyorsun ki? Ben senin hemen yanındayım. Faruk daha fazla dayanamamış. Gözlerinden yaşlar akıtmış. Anlatmış derdini arkadaşına. Tarık da üzülmüş bu duruma. İki arkadaş ne yapsak ne etsek diye düşünürken birden Tarık annesine telefon açmış hemen. Annesine Faruk’un üzüntüsünü anlatmış. Tarık’ın annesi tam olarak nerede olduklarını sormuş. Onlar da okulun yakınındaki kırtasiyede olduklarını söylemişler. Tarık’ın annesi beni bekleyin hemen oraya geliyorum demiş. Kısa süre sonra da arabasıyla onların yanına gelmiş. Elindeki hediye paketini Faruk’a vermiş. Faruk bu hediyeyi senin için hazırladım evladım. İçinde çok güzel bir vazo var. Benim için çok kıymetli bir vazo. Ama senden kıymetli değil. Bunu arkadaşına verebilirsin demiş. Faruk bu duruma çok sevinmiş. Bir vazo gitmiş. Bir vazo gelmiş. Bu duruma hayret etmiş. Duygulanmış. Tarık’ın annesine sevinçle teşekkür etmiş. Tarık’ın annesi de Faruk’un başını şefkatle okşamış. Sen sağ ol evladım. Kırık vazoyu ondan istemiş. Bahçeme senin için bu vazoya çiçek ekeceğim demiş. Onları okula yolcu etmiş. İki arkadaş güle oynaya okula gitmiş…
Okula gelmişler. Sınıftan içeriye girmişler. Öğretmenleri onlara cömertçe sevgi dağıtmış ve onları kucaklamış. Hediyeleşmeden önce onlara cömertliği anlatmış. Çocuklar demiş. İnsanlar birbirlerine hediye verirler ve cömertliği öğrenirler. Cömert olmayan veremez. Cimri olanı kimseler sevmez. Cimri yüreğinde asla sevgiyi büyütemez. Hadi bakalım şimdi cömertlik yarışına demiş. Her öğrenci kura da çıkan arkadaşına cömertçe hediyesini vermiş. Böylece sınıfta herkes cömertliği öğrenmiş. Cömert olmak böyle bir şeymiş. Bunu yaşamak Faruk için en güzel örnekmiş.
Okuldan eve gelmiş. Hemen günlüğünün başına geçmiş. Yaşadıklarını günlüğüne yazarak günlüğüyle dertleşmiş. Sonuna da şöyle bir not düşmüş. Cömertliğin ne olduğunu bugün iyi anladım. Demek bir şey isteyince vermek değilmiş cömertlik. Çok çok vermek de değilmiş. Tarık’ın annesinin bana getirdiği hediye cömertçe verildi bana. Diyecek yoktu mutluluğuma. Gerektiğinde vermek. Hiç üşenmeden insanlara iyilik etmekmiş. Almak çok güzel, sevilmek çok güzel demiş. Ama vermek çok daha güzel demiş. Bu yazdıkları günlüğünün bugünkü kısmetiymiş.