Dört yaşındaydım. O gün bir kardeşim doğmuştu. Annem ve kız kardeşim hastanedeydi. Babam, “Yarın annen ve kardeşin hastaneden evimize gelecek kızım” demişti. “Yaşasın” demiştim. “Kardeşim doğdu.” Ertesi gün babam annemi ve kardeşimi hastaneden çıkarmak için gitti. Babaannem ve halam bize geldi. Beni yalnız bırakmadılar. Çarçabuk yemekler pişti.
Derken babam annemi getirdi. Onları karşılamak için kapıya çıktık. Faytondan önce babam indi. Sonra annemin kucağından kardeşimi alıp babaanneme verdi. Annemi de kolundan tutarak yavaşça indirdi faytondan. Babaannemle ben çoktan içeri geçmiştik.
Kız kardeşimi çok merak ediyordum. Kundağın içinde minik bir bebek o benim kız kardeşim. Babaannem kardeşimin yüzünü açtı bana gösterdi. Bak tıpkı ablasına benziyor. Ne güzel, ne şirin öyle değil mi? Biraz şaşırmıştım. Biraz sevinmiştim. Ama onun minicik yüzünü, zeytin gözlerini görünce çok mutlu olmuştum. Yanağına usulca bir öpücük kondurmuştum. Annem de içeri girdi. Kuzum dedi seni çok özledim. Sarılıp öptü, kokladı annem beni. Ben de özlemiştim aslında. Sanki dilim tutuldu hiçbir şey diyemedim. Gülümsedim anneme sıkı sıkı sarıldım…
Kardeşimin beşiği çoktan hazırlanmıştı. O zamanlar tahta beşikler vardı. Bebekler süslü püslü tahta beşiklerde ninnilerle uyutulurdu. Tıngır mıngır sallanırdı beşik…
Annem eve gelir gelmez komşular, akrabalar birer birer gelmişlerdi. Gelen boş gelmiyordu. Açıkçası gelen hediyeler en çok beni mutlu ediyordu. Kase kase çorbalar, sütlü muhallebiler, börekler, kurabiyeler…
Şenlik vardı. Ne güzeldi. Hele yengemin getirdiği iri un kurabiyeleri öyle lezzetliydi ki hiç unutamadım o lezzeti. O gün bugündür o lezzette un kurabiyesini yiyemedim. Galiba kız kardeşimin bize katılmasındandı bu lezzet ve mutluluk…
Bugün kız kardeşimin doğum günü, biz büyüdük, anne olduk. Kardeşliğimiz de sevgiyle büyüdü.