MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Masal, Yazarlar » İkizler ile İki Kurbağa / Yücel FEYZİOĞLU
Yücel FEYZİOĞLU
İkizler ile İki Kurbağa / Yücel FEYZİOĞLU


Dereden sen gel, tepeden ben,
Dağları sen aş, çayları ben,
Kardeşini sen sev, bacımı ben,
Derdini sen çek, nazını ben,
Kavalını sen çal, sazımı ben,
Kuzuları sen besle, kazları ben,
Kışa sen dayan, yaza ben,
Geyiğe sen bin, ata ben,
Vara vara varalım,
Altay dağları görünsün,
Masal kapısı açılsın,
Hikâye burada başlasın…

Bir zamanlar bir Kağan varmış; çalışkan, bilge ve zengin. Yurdu büyük bir ırmak boyunca uzanır, ırmak bütün yurda bolluk ve bereket taşırmış. Tarlalar, bağlar, bahçeler sulanır, hayvanlar o ırmakta serinler, bin bir çeşit balık o suda yüzer, bin bir çeşit kuş o ırmağın üstünde uçarmış…
Günün birinde bu ırmak aniden kurumuş. Tek damla su akmaz olmuş. Balıklar çırpınıp ölmüş, kuşlar verimli topraklara uçup göçmüş, hayvan sürüleri susuzluktan zayıflamaya başlamış. Bütün insanlar şaşkın ve aç!
Kağan, kurultayı ırmak kıyısındaki saraya çağırmış. Halk toplanıp gelmiş.
Kağan: “Bu ırmak neden kurudu?” diye sormuş. “Bunun sebebini bulmalıyız. Yoksa biz de balıklar gibi öleceğiz.”
Konuşma-tartışma başlamış. Herkes bir fikir ileri sürüyor, yüz yaşında bilge bir ana ise hep susuyormuş. Herkes onun düşüncesini merak ediyormuş. Zira onun görmüş geçirmişliğine ve bilgisine herkes güveniyormuş.
Sonunda kağan:
“Neden susuyorsun ey ak saçlı ana? Senin bir düşüncen yok mu?” diye sormak zorunda kalmış.
Yaşlı ana gözüne düşen saç perçemini geri atıp üzgün bir ifadeyle:
“Var, var ama söylemeye dilim varmıyor,” diye cevap vermiş.
Bütün halk dikkat kesilmiş. Kağan merakla sormuş: “Nedir o?”
“Irmağın kaynağında iki kocaman kurbağa belirdi; biri altın sarısı, biri gümüş renginde. Bunlar ırmağın suyunu içiyor, bir damla su bırakmıyor.”
Kağan heyecanla sormuş: “Neden dilin varmıyor ey ana? İki yiğit gönderip onları oradan kovamaz mıyız?”
“Hayır!” demiş yaşlı ana. “O kurbağalar sizin ikiz çocuklarınızın kanını içmek istiyorlar. Çocukları verirseniz ırmak akacak, vermezseniz bütün yurdumuza ölüm fermanı yağacak.”
Kağan sarsılmış, karısı çığlık kopararak:
“Vermem çocuklarımı!” diyerek ağlamaya başlamış. Kağan karısını sakinleştirmeye çalışmış. Düşünmüşler.
Kağan, yaşlı anaya tekrar sormuş:
“Başka hiç umut yok mu ey ana?”
Bilge ana gözlerini yerden kaldırmadan: “Üzgünüm,” demiş. “Ne yazık ki çare yok!”
Kağan ilk kez çaresiz ve iktidarsız kalmış: “Çocuklarım benim gözbebeğim. Damarlarımda akan kan, canım, ciğerim…” Söz boğazında düğümlenmiş. “Ama bütün halk ölecekse… bütün hayvanlar…” diye kekelemiş, “başka çare yoksa ne yapalım, onları alın götürün…”
Karısı itiraz etmiş, halk ağlamış, ama ırmağın kurumasını, bütün hayatın durmasını kim kabul eder?
Kağan buyruğu yinelemiş: “Götürün benim ikizleri kurbağalara teslim edin, ırmağın önünü açsınlar!”
Çocuklar da bu uğursuz haberi duyunca ağlamaya başlamışlar. Bütün halk o acıya katılmış. Kağanla karısı çocukları kucaklayıp gözyaşı dökmüşler…
İki tane güçlü kuvvetli bahadır, çocukları çekerek ana ile babanın yanından alıp götürmüşler.
Kupkuru ırmak yatağından gitmişler gitmişler… Çocukların gözünde yaş, bacaklarında takat kalmamış. Moloz yarıklarından, sivri kayaların arasından geçmiş, ırmak kaynağına yaklaşmışlar.
Kurbağalar uzaktan görünmüş, biri altın renginde, biri gümüş… İkisi de kocaman birer dev. Vırraklamalarından kulak tutulmuş. Avurtları şiştikçe sanki bir boğa… Çocukları karşılarında bulunca hop oraya zıplamışlar, hop buraya.
İkizleri ter basmış, bedenleri tir tir titremiş, gözlerinde yaş…
Altın renkli kurbağa:
“Geldiniz demek!” diye insan gibi dile gelmiş. “Yaklaşın yaklaşın! Yaklaşın da ne halt ettiğinize bakın!”
İkizler umutsuzca yaklaşmışlar.
Gümüş renkli kurbağa arkada uzanan derin bir yarık göstermiş.
“Bakın buraya,” demiş öfkeyle, “daha da yakına gelip bakın! Çok şiddetli bir deprem oldu burada, topraklar yarıldı, ırmak bu yarığa akıyor. Su yatakları kurudu, biz açıkta kaldık, kuşlar uçup gitti, balıklar öldü.”
İkizler korku içinde yarığın kıyısında durmuşlar. Çağıl çağıl su sesi…
Biri cesaretini toplayıp sormuş:
“Peki ne olacak? Irmak hep bu yarığa mı akacak?”
Altın sarısı kurbağa cevap vermiş:
“Sus! Bekliyoruz işte! Irmaklar aktı, atalarınız baktı. Göletler kurmadınız, felaketler gelir diye aklınızı çalıştırmadınız! Şimdi canınızdan olacaksınız!”
Çocukların aklı başından gitmiş.
Kurbağalar bir soluk çekerek biri ikizlerden birini, biri de ötekini yutmuş. Bahadırlar koşarak oradan uzaklaşmış…
O anda inanılmaz bir şey olmuş: Yarıklar suyla dolmuş, ırmak yeniden yatağında akmaya başlamış. Kurbağalar ırmağa atlamış, ırmak ile birlikte akıp kağanlığa ulaşmış.
Ulaşmışlar ki herkes ikizlerin yasını tutuyor. İkisi de ikizleri Kağanlık sarayının önündeki kıyıya canlı olarak tükürmüş, suya atlayıp gitmiş… O sürprizi sadece yüz yaşındaki ana biliyormuş, hemen Kağanla karısına müjde götürmüş…
Bu masal, Yücel Feyzioğlu’nun Kardeş Yayınlar’dan çıkan Öksüz Oğul isimli kitabında yer almaktadır.

📆 22 Şubat 2021 Pazartesi 22:22   ·   💬 4 yorum   ·  
Folklor Akademi Dergisi

YAZARLAR

SÖYLEŞİ

ANKET

Sitemizi nasıl buldunuz?

Sonuçları görüntüle

Yükleniyor ... Yükleniyor ...