Küstüm Aysel’e. Bir daha barışır mıyım, bilmiyorum.
Aysel kim mi? Aysel benim kardeşim. Ama yalan söyledi. Küstüm ona. Camı o kırmıştı çünkü.
-Abim kırdı, dedi.
Gerçi babam da annem de kızmadılar hiç.
Babam dedi ki:
-Size bir şey olmadı ya, cam önemli değil. Hem zaten o cam çatlaktı. Sen kırmasaydın, ben kıracaktım onu.
-Ben kırmadım, baba, dedim.
Duymak istemedi.
-Önemli değil, oğlum, dedi. Ama camı kırdığını açıkça söylemeni beklerdim.
-Ben kırmadım, dedim yine.
Bu defa babam kırıldı bana. Anladım. Ama haksızlık bu. Kızdım Aysel’e. Sonra da hırsımdan ağladım.
Neden bilmiyorum, Yusuf’un hikâyesi geldi aklıma. Hani kardeşleri Yusuf’u götürüp bir kuyuya atmışlar ya! Dedem anlatmıştı. İşte o hikâye. Sonra Yusuf’u kurt yedi diye kanlı gömleğini getirmişler babalarına. Babaları peygambermiş: Yakup Peygamber.
-Yusuf’un hikâyesini anlatır mısın dede?
Yusuf, Yakup Peygamber’in küçük oğluymuş. Babası Yusuf’u “cennet gülüm” diye severmiş.
Kardeşleri zaten hep kıskanırmış Yusuf’u. Derlermiş ki:
-Babamız Yusuf’u bizden çok seviyor. Biz onun oğlu değil miyiz? Yanlış yapıyor babamız. Ne yapalım da bu Yusuf’tan kurtulalım? Babamızın sevgisini biz bölüşelim. Babamız bize kalsın.
Düşünmüş taşınmışlar. Yusuf’u öldürelim demişler. Ya da uzak bir yere götürüp bırakalım. Bir tanesi demiş ki:
-Öldürmeyelim, bir kuyuya atalım onu.
-Tamam, demişler. En iyisi bu. Yusuf’u bir kuyuya atmak.
Yakup peygambere gelmişler. Yalan söylemişler.
-Baba demişler, biz Yusuf’u çok seviyoruz. Ama sen bize güvenmiyorsun. Biz şimdi kırlara gezmeye gidiyoruz. Yusuf da bizimle gelsin. Gezsin, oynasın, eğlensin. Biz onu koruruz.
Babaları demiş ki:
-Siz oyuna dalarsınız da, Yusuf’u kurt yer diye korkuyorum.
Yine yalana devam etmişler:
-Olur mu baba, demişler. Biz varken hangi kurt Yusuf’a yaklaşabilir?
Sonunda izin vermiş Yakup Peygamber.
Yusuf’la kardeşleri güle oynaya kıra gitmişler. Kocaman bir kuyu varmış orada.
Kardeşleri gömleğini çıkarmışlar Yusuf’un. Sonra da Yusuf’u kuyuya atmışlar.
-Oh, Yusuf’tan kurtulduk işte! diye sevinmişler.
Sonra bir ceylân vurmuşlar. Yusuf’un gömleğini ceylânın kanına batırmışlar. Gömlek kana bulanmış.
Akşam olmuş. Ağlaya ağlaya eve gelmişler. Babalarına yine yalan söylemişler. Demişler ki:
-İnanmayacaksın ama başımıza bir felâket geldi. Biz yarış yapıyorduk. Yusuf’u da eşyalarımızın yanına bekçi bırakmıştık. Bir kurt geldi, onu yedi. Bak işte gömleği. İnan ki doğru söylüyoruz.
Çok üzülmüş Yakup Peygamber. Belki de kardeşinize bir kötülük yaptınız demiş. Allah her şeyi bilir. Bana düşen sabırdır artık. Allah’a sığınmaktır.
Günlerce ağlamış Yakup Peygamber. Aylarca, yıllarca ağlamış. Sonunda gözleri görmez olmuş Yakup peygamberin. Bir yalan yüzünden.
Dedem derin bir nefes alıyor.
-Bitti mi dede?
-Yok diyor dedem. Bu çok uzun bir hikâyedir. Yusuf içine atıldığı kuyudan kurtulmuş. Daha sonra zindana düşmüş, oradan da kurtulmuş, en sonunda Mısır’a hükümdar olmuş. Kardeşleriyle karşılaşmış. Kardeşleri yaptıklarına pişman olmuş, özür dilemişler.
Sonra da diyor ki dedem:
-Bakın canlarım. Kardeşleri kıskançmış Yusuf’un. Üstelik yalancıymışlar. Yalanlarıyla kıskançlıklarını perdelemişler. Yalan söyleyip kötülük etmişler. Yusuf’u götürüp kuyuya atmışlar. Aslında Yusuf’u değil kendilerini kuyuya atmış onlar. Çünkü kuyu Yusuf’u güzelleştirmiş. Ama kendileri çirkinleşmişler. Yaptığı her kötülüğü kendine yapar insan.
Aysel de kötülük yaptı. Yalan söyledi. Kuyuya attı beni. Beni değil kendini kuyuya attı. Çirkinleşti. Oh olsun.
Asıl kötülüğü kendine yaptı Aysel. Beni çok üzdü ama kendisi de üzülecek. Yalan da bir kuyudur çünkü.
Kırılan camın yerine yenisi takılır. Bakalım benim kırılan kalbim eski hâline döner mi? Zor. Çok zor.
Aysel’in bunu düşünmesini isterdim. Tabii babamın ve annemin de düşünmesini beklerdim.
Dedem Yusuf’un hikâyeyi bitirince saçlarımı okşuyor.
-İşte böyle diyor, dünyada Yusuflar da var, böyle kardeşler de. Bereket versin Yusuflar daha çok. Kötülük yapan kardeşler de sonunda pişman oluyorlar.
Aysel de dinledi hikâyeyi. Sonra da babama gidip,
-Özür dilerim baba, dedi, camı ben kırmıştım.
-Aferin kızım, dedi babam. Bunu söylemen güzel işte. Bir daha olmasın, tamam mı?
Sonra da beni gösterdi.
-Asıl ağabeyinden özür dilemelisin, dedi. Hepimiz özür dilemeliyiz ondan. Haksız yere suçladık onu.
Küs olduğumuzun üçüncü günüydü. Aysel gelip benden özür diledi. Kuyudan çıktım. Sevindim. Barıştım onunla. Unuttum olanları. Aysel de kuyudan çıktı. Yeniden güzelleşti böylece.