MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Makale, Manşet, Yazarlar » Hazırcevaplık / Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Feyza HEPÇİLİNGİRLER
Tüm yazıları için tıklayınız.
Hazırcevaplık / Feyza HEPÇİLİNGİRLER

Dünyanın en zeki adamlarından George Bernard Shaw, My Fair Lady müzikalinin, uyarlandığı, daha sonra Pretty Women adlı Hollywood filmine de ilham kaynağı olan ünlü oyunu Pygmalion’un galasına, dönemin İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill’i davet eder. Ancak davet metni kışkırtıcıdır. “Size oyunumun iki davetiyesini gönderiyorum. Bir dostunuzla birlikte gelebilirsiniz. Tabii eğer varsa…” Churchill, elbette bunun altında kalmaz. Hemen bir yanıt gönderir: “Oyununuza ilk gece gelemeyeceğim; ama ikinci gece gelebilirim. Tabii eğer hâlâ gösteriliyor olursa…”

Aynen böyle yaşanıp yaşanmadığını bilmiyorum; ama en sevdiğim hazırcevaplık örneklerinden biridir bu öykücük. Hazırcevaplık ya da taşı gediğine koymak; yani, gerektiği anda, söylenmesi en uygun sözü bulup söylemek, parlak bir zekâ gerektirir. Hızlı düşünmeli, verilecek tepkiyi anında saptayıp vermelisiniz. Zekânın en belirgin özelliği, yeni durumlara uyum sağlayabilmesi değil mi zaten? Hazırcevaplık da işte böyle bir zekâdan gelir. Ben ise “keşke”cilerdenim. Genellikle iş işten geçtikten sonra, “Tüh, keşke şöyle yanıtlasaydım. Keşke şunu deseydim.” diye hayıflananlardan.

Yine Bernard Shaw’la ilgili anlatılan bir fıkracık vardır. Bir davette, çok alımlı, çok çekici, şu ünlü “aptal sarışın” tiplemelerinden biri olarak düşünebileceğimiz manken ya da oyuncu bir güzel, Bernard Shaw’ın yanına yaklaşır. Shaw’ın zekâsı ünlü ya, “Üstad,” der kadın. “Düşünüyorum da biz evlensek sizin kadar zeki, benim kadar da güzel çocuklarımız olur. Ne harika bir şey değil mi?” Üstat bir saniye bile düşünmeden yanıtlar onu: “Evet ama küçükhanım ya çocuklarımız güzellikten yana bana, zekâdan yana size çekerlerse?”

Oscar Wilde mıydı o; yeni oyunu için, “Oyununuz umarım başarılı olur.” diyen gazeteciye, “Oyunum zaten başarılı. Umarım izleyici başarılı olur.” diyen?

Kim bilir biz sıradan insanlar içinde ne hazırcevaplar vardır. Vardır da onların hazırcevaplıkları aile içinde bir süre anlatılır, sonra unutulur gider. Bunlardan birinin örneğini eşim, eski bir arkadaşıyla karşılaştığında vermişti. Yıllar önceydi. Çocuklarımız küçük, iplerimiz kısa. Yazlığımız falan yok; İzmir’deyiz, İzmir’in yaz aylarında nasıl dayanılmaz sıcaklıkta bir kent olduğunu bilen bilir. Biz de böyle bir sıcakla boğuşmaktayız. İş güç de devam etmekte bir yandan. Bu iş güç koşuşturması içinde arabasıyla bir yerden başka bir yere yetişmeye çalışan eşim, yoğun bir öğle sıcağında, Çankaya’daki trafik lambalarının kırmızı ışığında durur. Bir de bakar, yanına yanaşıp duran arabanın içinde yıllardır görmediği eski bir arkadaşı. Kırmızı ışıkta bekleme süresi kadar bir zamanda arabadan arabaya bir sohbet başlar. Durumunun epeyce “iyi” olduğu, altındaki arabadan anlaşılan arkadaş, Çeşme’de bir yazlık yaptırdığını anlatır ve sözlerini şöyle bağlar: “Yahu, bir cumartesi al çoluk çocuğu, bir akşam çayına gelin Çeşme’ye.” Eski arkadaştan gelen akşam çayı daveti, karşı tarafı pek memnun etmez. “Olur,” der eşim sakin sakin. “Olur, geliriz de başka zaman… Bu cumartesi Edirne’ye öğle yemeğine davetliyiz.”

Arkadaşı hazırlanan tuzağa düşmekte gecikmez: “Bir öğle yemeği için İzmir’den Edirne’ye gidilir mi hiç?” diye şaşkınlık içinde sorunca bizimki cevabı yapıştırır: “Bir akşam çayı için Çeşmeye gidecek adam, iyi bir öğle yemeği için Edirne’ye de gider, Ereğli’ye de.”

📆 06 Eylül 2021 Pazartesi 06:06   ·   💬 0 yorum   ·  
Folklor Akademi Dergisi

YAZARLAR

SÖYLEŞİ

ANKET

Sitemizi nasıl buldunuz?

Sonuçları görüntüle

Yükleniyor ... Yükleniyor ...