Hayvanseverler ikiye ayrılır:
* Bütün hayvanları sevenler
* Yalnız kendi hayvanını sevenler
Yalnız kendi hayvanını sevenler de kendini “hayvansever” sanırlar ki bu, pek doğru değildir. Sözgelimi ben, kediden balığa, balıktan kuşa kadar evimde çok hayvan besledim; ama kendimi hayvansever olarak tanımlamam.
Her yıl mevsim değişirken içimde daha sağlıklı yaşama isteği depreşir. Yediğime içtiğime dikkat etmeye, sabahları ya da akşamları yürüyüş yapmaya başlarım. Geçen ilkbaharda yine depreşmiş bir forma girme isteğiyle yürürken yıllardır görmediğim bir arkadaşıma rastladım. Emekli olmuş; benim oturduğum semte taşınmış. Benim gibi, dört – beş yürümeyle inceleceğini sanıp olmayacak duaya âmin demiyor. İş edinmiş, sokak hayvanlarını besliyor. Karşılık beklemeden yapılan her iş benim gözümde kutsaldır. Onunki de öyleydi. Kendisine söylemedim; ama doğrusu saygı duydum. Ayaküstü biraz sohbet ettik. Sonraki günlerde ona rastlama umudu yürüyüş yapma isteğimi artırdı.
Yolun karşı tarafında bir kadınla bir erkeğin hararetli bir tartışma içinde olduklarını gördüğüm gün, ışık tersti, o tartışan kişilerden kadın olanın benim arkadaşım olduğunu fark edemedim. Onları geçmiştim ki “Acaba?” diye dönüp baktım. Oydu. Karşısındaki de besbelli yalnız kendi hayvanını sevenlerden biri… Geri dönmeyi düşündüm; ama arkadaşım felsefe öğretmenliğinden emekliydi. O densize haddini bildirmeyi benim desteğim olmadan da başarırdı.
Öyleymiş. Adam, arkadaşıma sokak köpeklerini beslediği için kızmaktaymış. “Siz yemek verdiğiniz için buralara dadanıyorlar. Çok istiyorsanız hayvan barınağına mama bağışında bulunun, orada beslesinler.” diyormuş. Oysa hayvan barınaklarında hayvanlara ne kadar kötü davranıldığını ben bile biliyordum. Üstelik semtimizdeki köpek barınağı, o araziye yeni yeni apartmanlar dikileceği için kapatılmış, bütün köpekler sokağa salınmıştı.
Köpek türlerini, pahalı, makbul köpek cinslerini bilmem; ama dünya kadar para verip aldığı dev gibi bir köpeği gezdirirken kendi gücüne de güç katıldığını varsayıp kasıla kasıla dolaşanlara o günden sonra dikkat etmeye başladım. Bunlar arasında ılık havayı sezip kendini kaldırıma atmış salyangozları ezip geçenleri, kendi hayvanına sırnaşan sokak köpeğini acımasızca tekmeleyenleri, bir – iki avuç hazır mamanın çevresine toplanmış sokak kedilerini görünce köpeğinin tasmasını çözüp onlara saldırtanları gözlerimle gördüm. Bunlardan daha fazlasının olduğunu da o arkadaşımdan öğrendim. Zevk için (böyle bir vahşete “zevk” demek nasıl mümkün olabiliyorsa artık!) köpeğine kedileri parçalatanlar bile varmış.
Çocukları çok sevdiklerini söyleyip yalnız temiz pak giydirilmiş cici çocukları sevenlere benzermiş demek kimi hayvanseverler. Onlar da yalnız kendi cici hayvanlarını severlermiş. Oysa ötekilerin sevilme ihtiyacı daha çoktur. O cici çocuğun, en başta onu “cici” yapanlar olmak üzere pek çok seveni vardır. Ya kir pas içinde dolaşan sümüklü çocuğun? Sabah – akşam gezdirilen köpek zaten çok seviliyor demektir. Ya durmadan hırpalanan, tekmelenen, her yerden kovulan hayvan? Onun bırakın sevilme isteğine yanıt vermeyi, yaşama hakkına göz dikmek, hayvan sevmekle değil, insan olmakla bağdaşır mı?