MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Hikaye, Manşet » BOŞ BİR DUYGU / Selin Uçar
BOŞ BİR DUYGU / Selin Uçar

Fotoğraf: Jonny Lindner

Hırs, körleşmiş duygularımızın üstüne taht misali oturdu. Bizim yüceltmemizle güçlendi saltanatı.
Şimdiyse kaybettiklerimiz, kaybedeceklerimize alay ve acıyla bakan bir çift bakış armağan ediyor ve saf duygularımız bizim tahta çıkardığımız bir duygu yüzünden elden gidiyor.
“Anne! Ödevime yardım eder misin?”
“İşim var oğlum, Ezgi yardım etsin.”
Önümdeki evraklar, kafamda toparlanmaya çalışan kelimeleri karışmış cümleleri bir ayna misali yansıtıyordu. Büyük çalışma masamın tamamı, kalın evraklarla doluydu ve zihnim, içindeki kelimelerin ağır-lığını bir baş ağrısı olarak somutlaştırıyordu bedenim-de. Oğlumun sesiyle, zaten bir türlü konsantre olama-dığım işimi bırakıyorum ve alnımı ovuşturarak geriye yaslanıyorum. Beşinci sınıfa yeni başlayan oğlumun, okula başladığı ilk günden beri vazgeçemediği “birlikte ödev yapma” isteği yine nüks ediyordu ve ona yardım edemeyecek olmam beni Ezgi’yi çağırmaya yöneltiyor-du.
“Ezgi, Oğuz’a yardım eder misin lütfen?” İçeriye doğru sesleniyorum ve oğlumun bakımından sorumlu olan Ezgi’nin “Hemen gidiyorum.” deyişiyle tekrar ma-sama bakıyorum.
“Şimdi, bu adamın dosyasını bir yere ayırmıştım, neredeydi o? Şu mu, yok değil. Oradaki galiba, evet bu. Tamam, şimdi bu adamın dosyasıyla bağlantılı bir adam daha vardı, bir de kadın vardı. Onlar da şurda olma-”
“Anne!”
Kendi kendime konuşurken, içeriden kızımın sesini duyuyorum ve yan yana getirmeye çalıştığım cümleler yine tamamlanamıyor. Yarın için tamamla-mam gereken dosyayı elime alarak salona geçiyorum.
“Çocuklar!” Uyarıcı bir tonla çocuklarımı çağırı-yorum. İkisi de az sonra karşımda oluyor.
“Evet anne?” Yüzlerindeki merak, bir an önce açıklamamı yapmamı sağlıyor.
“Şimdi, benim yarın çok önemli bir toplantım var,” Bu cümleyi ikinci sınıftaki kızım Damla’ya doğru söylüyorum. “Ve bu yüzden sizin de bana yardımcı ol-manız gerekiyor.” Daha sonraysa oğlum Oğuz’a döne-rek cümlemi tamamlıyorum.
“Şimdi uslu çocuklar olun ve yarına kadar beni rahatsız etmeyin. İhtiyaçlarınızı Ezgi’ye söylersiniz.” Bir an göz ucuyla Ezgi’ye bakıyorum ve benim cümlelerimi destekler biçimde kafa salladığını görüyorum. Çocukla-rıma gülümseyerek ve üzgün suratlarını görmemeye çalışarak odama geri dönüyorum.
“Ayda Hanım! Ayda Hanım uyanın, işinize geç kalıyorsunuz.”
Göz kırpıştırmalarımla yerine gelen bilincim, bir iki saniye süreyle olanları idrak etmeye çalışıyor ve tamamıyla gözlerimi açıyorum. “Saat, saat kaç?” Soru-ma, kolumdaki saatle cevap buluyorum. “08.20 mi?” Hayretler içinde toparlanıyorum ve telaşla doğruluyo-rum. Masanın üzerindeki evrakları hızla toparlayarak hepsini dosyama tıkıyorum. “Ezgi, çocukların kahvaltısı-nı hazırla. 09.00’da okulda olacaklar. Benim bugün du-ruşmam var. Akşama dönerim.”
Gerekli bilgileri hızla aktardığım Ezgi bu hızlı ortama ayak sağlayamamış bir şekilde “Pe-, peki.” di-yor. Bense odadan çıkıp ceketimi üstüme geçiriyorum ve hızla dışarı atılıyorum.
Saat 09.00’a yaklaşırken, ücra bir yerinde tıkılı kaldığım trafiğe dayanamayarak kornaya basıyorum. Bu tepkime cevap olarak farklı korna sesleri geliyor ve bir dakikada bir arpa boyu yol gittiğim trafik tüm yavaş-lığıyla devam ediyor. Saat 09.22’de varabildiğim Adalet Sarayı’nın kapısından hızla giriyorum ve çabuk adımlar-la odama yöneliyorum. Merdivenleri çıktığımda bir müvekkilim, “Ayda Hanım siz neredesiniz!” diye çıkışı-yor. Kelimelerle anlatamayacağım bir durumun içeri-sinde kalıyorum ve özürlerimi sunarak, ceketimi bile çıkaramadan cüppemi giyip duruşma salonundaki ye-rimi alıyorum.
“Çok özür diliyorum Hâkim Bey, başlayalım lüt-fen.”
Mahkeme, Hâkim Bey’in sinirli bakışları ve karşı tarafın küçümseyici tavırlarıyla başlıyor. Karşı taraf müvekkilini savunmaya başlarken, ben daha adını bile bilemediğim adamı hatırlamaya çalışıyorum. Bu ada-mın dosyası hangisiydi, diye düşünüyorum içimden. Sıra bana geldiğinde öksürerek boğazımı temizliyorum. “Hâkim Bey, müvekkilim suçsuzdur.” diye söze başlıyo-rum. “Karşı taraf yalan deliller ortaya sunmuştur. Ola-yın yaşandığı gece müvekkilim orada bulunmamıştır.” Yutkunarak kurduğum bu cümlenin ardından tüm her-kes bana bakıyor.
“Hangi geceden bahsediyorsun?” diyor Hâkim Bey sert bir tavırla. Gözlerimi yumarak, “Çok affedersi-niz, başka bir davayla karıştırdım.” diyorum. Hâkim Bey’in tükenmiş sabrına etki etmeyen bahanelerim son-rasında ani bir şekilde, “Bu nasıl bir duruşma!” diye söyleniyor. “Hem geç geliyorsunuz, hem de davanızı bilmiyorsunuz. İşinizden men edildiniz, duruşma erte-lendi.”
Gözlerim yanmaya başlıyor ve “Ama-” diyecek oluyorum ki, “Çıkın lütfen.” diyor Hâkim Bey.
Cübbemi çıkartarak hızla duruşma salonundan çıkıyorum ve ağlamalarım eşliğinde Adalet Sarayı’nı terk ediyorum. Eve vardığımda, hiçbir şey demeden çalışma odama geçiyorum. Evrak çantamdan tüm dos-yaları çıkarıp savuruyorum, dağıtıyorum. Hıçkırıklarla sakinleşmeye başlıyorum ki, odamın kapısı aralanıyor.
“Annecim?” Çekingen bir ses kulaklarımı doldu-ruyor ve bu sesin sahibinin gözyaşlarımı görmemesi için toparlanıp, “Söyle kızım.” diyorum. “Ağladığını duyduk anne,” diyor oğlum, sanki arkasına saklandığım perde-den beni kurtarıyor gibi.
“Saklamana gerek yok gözlerini.”
Artık savunmasız kalıyorum ve kalkarak çocukla-rımın yanına gidiyorum, onlara kocaman sarılıyorum. “Biliyor musunuz çocuklar, ben sizi çok seviyorum.” Bu hayatta onlardan değerli bir şeyim olmadığı gerçeği, harfi harfine aklıma kazınıyor.
“Biz de seni çok seviyoruz anne. Ama matematik sınavından 60 aldım.” Oğlumun üzgün sesi, dudakları-ma hafif bir tebessümü armağan ediyor. Onun yanakla-rını okşayarak, “Üzülme Oğuz. Bundan sonra birlikte çalışırız. O zaman çok daha yüksek alırsın.” diyorum. Bu sefer o da gülüyor ve sıkıca birbirimize sarılıyoruz.
Sonra ne mi oldu? Sonra, bir kitapçı dükkânında işe başladım. Eski maaşımın yarısını aldım belki; ama çocuklarıma gösterdiğim ilgiyi ikiye katladım. Onlara her gün bir kitap getirdim, okudular. Hem Oğuz mate-matikten yüz aldı, hem Damla. Ama en önemlisi de, o günden sonra hırsımı kamçıladım. Onu o tahttan indi-rip, aileme zarar veren saltanatına son verdim. Ve de duygularımın; saf duygularımın üstünden hırsımın yü-künü kaldırdım.

📆 16 Nisan 2021 Cuma 00:35   ·   💬 0 yorum   ·