MENÜ ☰
Çocuk ve Genç » Manşet, Söyleşi » Beyza Akyüz ile Röportaj Yaptık, Onun Haberi Yok
Beyza Akyüz ile Röportaj Yaptık, Onun Haberi Yok


İki haftadan beri gazetemizin söyleşi sayfası için bir yazı hazırlamak istiyordum. İşin doğrusu aklımda uzun süreden beri yayınlamak istediğim bir söyleşi de vardı. Bir türlü fırsat bulup o yazıyı ve ona ait fotoğrafları düzenleyip yayınlayamadım. Bugün çocuk edebiyatının önemli isimlerinden Sayın Melike Günyüz’ü ziyarete gitmiştim. Orada Melike Hanım, Sevim Sarıçam ve Elif Özkan ile sohbet ederken masallar üzerine uzun uzun konuştuk. Masallardan konuşunca da Tacettin Şimşek, Yücel Feyzioğlu, Beyza Akyüz ve Ümit Yaşar Özkan’ın kulaklarını çınlattık.
İşin buraya kadar olan kısmı çok doğal. Çocuk edebiyatı ile uğraşan insanlar olarak masalları, masal yazanları, masal anlatanları konuşmak çok normal, sıradan şeyler. Sıra dışı olan tarafı var bir de bu işin. Ben bugüne kadar Beyza Akyüz’ün adını duymamıştım, kendisini tanımıyordum. Bugün Melike Günyüz ve Elif Özkan bahsedince duymuş oldum kendisini. Akşam eve gelince de internetten araştırdım. Facebooktan arkadaşlık isteği gönderdim kendisine. Sağ olsun kabul edip eklemiş. Fakat henüz birbirimizi görmüş veya birbirimize tek satır yazı yazmış değiliz. Buna rağmen internet sitesinden okuduklarımdan, fotoğraflarından; dünyaya bakışımızda, çocuklara ve edebiyata bakışımızda ortak düşüncelerimizin olduğunu gördüm. Mustafa Ruhi Şirin’i tanımak, masalları önemsemek, hayatın masal olduğunu bilmek, vs… edindiğim intiba; kendisiyle yıllardır tanışıyormuş kadar ortak yanlarımız var.

Bu ayın söyleşisini Beyza Akyüz ile yapmaya karar verdim. Bunu ona söylemedim. İnternette yazdıklarından yola çıkarak çok samimi bir söyleşi yaptım kendisiyle. İster inanın ister inanmayın. Onun bundan haberi yok. Yazdıklarından, yaptıklarından, fotoğraflarındaki beden dili ifadesinden anladım ki makinalaşmış bir çağa direnen, hayatın masal/masalların hayat olduğunu fark edip masalların yakasını bırakmayan, hemen ilk bakışta kendini ele veren haylaz kız edalı, bu kadar aykırı biriyle böyle söyleşi yapılmalı.
Haydi Beyza Akyüz duymadan ben yayınlayayım ve siz bu söyleşiyi keyifle okuyun. Beyza Hanım’ın okuyunca bu söyleşiyi “beğeneceğinden eminim” diyebilecek kadar bu söyleşiyi beğeneceğine inanıyorum. Bakalım siz beğenecek misiniz?
Önemli not: Onun söylemediği hiçbir şeyi yazmadık.

Çocuk ve Genç:Beyza Akyüz’ü tanımak ve tanıtmak istiyorsak söze nereden başlamak gerek?

Beyza Akyüz: İnsanları ‘çözen madde’, olaylardır. Bir insanı çözmek istiyorsanız, onu bir olayın içinde görmelisiniz. Ya da, içinde yer aldığı bir olayın hikayesini ondan dinlemelisiniz.
Çocuk ve Genç: O zaman adınıza eklediğiniz ‘Ariana’dan başlayalım.

Beyza Akyüz: Afrika yerlileri, yaşamlarında belli eşikleri geçtiklerinde, kendilerine yeni isimler verir. Ve bu isim listesi giderek biraz daha uzar. Ben de iki yıl önce, ‘yaşamdan çok ölüme yakın olduğum için’ ‘Ariana’ adını verdim kendime.

Çocuk ve Genç: Peki, en kısa biçimde söyleyebilir miyiz, kimdir Beyza Akyüz?

Beyza Akyüz: 13 Temmuz 1982’de Bolu’da doğdu. Alman filolojisi okudu. TRT’de editör ve danışman olarak çalıştı. 2008’den bu yana animasyon yazarlığı yapıyor. Çeşitli dergilerde yazmaya devam ediyor. Ayrıca 7’den 70’e herkese şifahen masallar anlatıyor.

Çocuk ve Genç: Masallar, adeta sizin hayatınızın merkezinde duruyor. Bizde masal denince, gözlüklü sevimli pamuk nineler veya ak saçlı dedeler canlanıyor insanların zihninde. Alman filolojisi okumuş, genç ve güzel bir bayan portresi ile masal yan yana gelmiyor birçok insanın zihninde. Nereden geliyor bu masal merakı?

Beyza Akyüz: İnsanın ruhunu çevreleyen bir form/madde bulması kadar önemli bir keşif yok bence. Masal, uzun süren sancılı yılların sonunda, kendi kişisel varoluş tarihimde, önemli bir keşifti benim için. Kitaplar, yoluma dizilmiş işaret taşları oldu her zaman. Son sınıftayken, Hermann Hesse’nin Masallar kitabını okuyordum. Son sayfayı bitirip, kapağı kapattığımda,‘Masalcı olacağım.’ dedim. Ara sıra, anlaşılmak için, abarttığım doğrudur. Ama bu karede abartı yok, tam da böyle, tıpkı filmlerdeki gibi, oldu. Bu film gibi karenin üstünden dokuz sene geçmiş. O günden sonra her gün masal yazdım. Yolda biriyle mi tanıştım hemen bir masal, öğle yemeğinde ekmek arası tavuk döner mi yedim -o zamanlar yeni moda olmuştu- hemen bir masal, kendi içimde yeni bir adacık mı keşfettim hemen bir masal, aşık mı oldum masal, yurt müdürü ile kavga mı ettim masal. Yazdığım masalları, Mustafa Ruhi Şirin’e gönderiyordum. Kendisi, bu hiç tanımadığı kızın masallarını okuyor, üzerine sarı yapışkanlı kağıtlarla notlar alıyor ve yeniden gönderiyordu. Bazen de ankesörlü telefondan arıyordum onu. Bu obsesif davranışlardan da anlaşılacağı gibi, artık benim de bir tutkum vardı!

Çocuk ve Genç: Hikayenin bundan sonrası nasıl gelişti?

Beyza Akyüz: Hikayenin bundan sonrası hızlıca aktı. Kolayca değil ama sadece hızlıca. İstanbul’a geldim. Kısa bir süre gazetecilik yaptım. Sonrasında çocuklar için haber programı, tasarım programı, çizgi film yazarlığı, dergi yazarlığı/editörlüğü ve son olarak kitap editörlüğü ve nihayetinde kendi –seri- çocuk kitabımın yazarlığı… Kitabın adı; Böcek Tepetaklak’ın Maceraları, Ters Giden Bir Şeyler Var. Yakında kitapçılarda.

Çocuk ve Genç: Anlattığınız gibi çok hızlı gelişmiş hikayenin devamı. Bu kadar kısa mı peki?

Beyza Akyüz: Bir başka hikaye daha anlatmam gerekli; İstanbul’a gelmeden önce, İstanbul’daki herkese telefonla ulaşırdım. Ve telefonu kapattıktan sonra, hep aynı şeyi düşünürdüm. ‘İstanbul’daki insanlar ne kadar da kibar.’ İstanbul’da işe başladığım ilk hafta, masamda oturmuş çalışıyorken, yan masanın telefonu çaldı. İş arkadaşım, oldukça kibar ve nezih bir konuşma yaptı. Sonrasında telefonu kapattı. Ve ahizeye doğru histerik bir tonda bağırdı, ‘Geri zekalı, seninle mi uğraşacağız, bıktım bunlardan!’ O ana kadar altı çizilesi bir kimliğim yoktu, ama hemen o an ‘taşralı’ kimliğime sahip çıkmam ve felsefesini yaşatmam gerektiğini anladım. Aksi takdirde kısa süre içinde, yan masanın psikolojisi bana da bulaşacaktı.

Çocuk ve Genç: Beyza Akyüz’ün dilinde “taşralı” sözü, tam olarak neyi ifade ediyor?

Beyza Akyüz: Bilmeyenler için söyleyeyim: Taşralı olmak demek, sahte nezaket gösterileri yerine, kavga edip sonra hiç bir şey olmamış gibi halay çekmektir.

Çocuk ve Genç: Belki de sözün tam burasında şu “Bir Anadolu Kadını” ifadesini zikretmek gerekiyor. Neden bu tanımlama, bunun tanımladığı Beyza Akyüz’ün tutum ve davranışlarında ‘sahte kibar şehirli’ye benzemeyen neler var?

Beyza Akyüz: Kimlik ve kişilik olarak bir Anadolu kadınıyım. O nedenle arkadaşlarımı ‘yumruk atabilen ama içten sarılanlardan’ seçtiğim doğrudur.

Çocuk ve Genç: Anadolu kimliğinin ve masallarla yaşamanın hayatınıza getirdiği en belirgin düşünce özelliği, hayata bakış biçimi nedir?

Beyza Akyüz: Milyarlarca yıl geçti aradan ve sen çok şey değiştiğini sanıyorsun. Oysa her şey merkezinde dönmeye devam ediyor. İyilik de kötülük de. Canavarlar hâlâ yaşıyor, bir lokma bir hırkaya razı olan geniş gönüller de ve dâhi aç gözlü krallar da. Ama bu aynı zamanda umut vaat ediyor. Ütopyalarımızdan vazgeçmemek için büyük bir neden sunuyor. Bu yüzden ‘eşeğimi kaybederim, neşemi asla’.


Beyza Akyüz: İnsanın tekamülü için öğütler veren filozoflar, bilginler, dervişler, hep aynı dilden hep aynı perdeden konuşur. Anlayana. Hepsi de fakirliğin/parasızlığın/garipliğin güzelliğine değinir. İnsan yaşamayınca anlamıyor tabi. –Klasik insan vakıasıyım- Öğrendiğim en güçlü ‘duygu ve fikirleri’ parasız günlerimde edindim. İnsanın kaybedecek bir şeyi olmayınca özgürleşmesi, özgürleştikçe kendi olması, kendi gibi oldukça, bir sevgi pıtırcığına, bir mizahçıya dönüşmesi de kaçınılmaz oluyor. O nedenle hayattan ne istediğinize dikkat edin. Ve ne yapıp edip, parasızlık içinde yüzün! O deniz sizi okyanusa götürecek. Okyanus neresi? Onu da sen bul artık, aşırı romantik bir ‘hakkında’ yazısı oldu zaten. Şimdi dağılalım, yeryüzünde oyunlar kuralım ve mülksüzlüğün tadını çıkaralım. Unutmadan, Lars Von Trier’e, İbn-i Arabi’ye, Neşet Ertaş’a, Lale Müldür’e, Tolstoy’a, Sempe’ye, Patti Smith’e, Sylvia Plath’a, Jazz müziğini keşfedenlere, atlara ve geyiklere, Louis Sachar’a, Erkan Oğur’a, Schopenhauer’a, Sezen Aksu’ya, Geylani’ye, Joan Miro’ya, Metin Kaçan’a, meşe palamuduna, Ahmet Hamdi Tanpınar’a selam olsun.

Çocuk ve Genç: Biz bu ilginç röportajdan müthiş keyif aldık. Öncelikle değerli Melike Günyüz ve Elif Özkan’a sizi tanımamıza vesile oldukları için teşekkür ediyoruz. Sonra da tabii ki size. Masallarla yaşadığınız ve masalları yaşattığınız için. Özellikle de masalsız büyü yen çocukların kana buladığı bir dünyada masal gibi yaşamayı başardığınız için yürekten teşekkürler ve tebrikler.

Galeri
📆 05 Aralık 2014 Cuma 23:44   ·   💬 0 yorum   ·