Bir varmış. Bir yokmuş. Evvel zaman içinde… Kalbur saman içinde… Develer tellal iken…Pireler berber iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken…
Bir köyde nur yüzlü, doğru sözlü, çalışkan mı çalışkan bir ayakkabıcı yaşarmış. Yaptığı ayakkabılar dağları aşarmış. Yılları geçermiş. Kolay kolay eskimezmiş. Ayakkabıcıya ayakkabı yaptıranlar onun ayakkabılarından asla vazgeçemezmiş… Müşterisi bol olan ayakkabıcı halinden hiç şikayet etmezmiş. Ayakkabıcı her gün dükkanını neşeyle açarmış. Dikiş makinası’nın başında türküler yakarmış. Gün batınca yorgun yorgun evinin yolunu tutarmış. Allah’ım şükür deyip uykuya dalarmış.
Yine akşam olmuş. Ayakkabıcı ailesine kavuşmuş. Yemişler, içmişler, şükretmişler. Dakikalar birbirin i kovalamış. Gece olmuş. Hepsinin gözünden uyku akıyormuş. Mışıl mışıl uykuya dalmışlar. Yine dakikalar birbirini kovalamaya devam ediyormuş….Nihayet;
Gün yüzünü göstermiş. Sabah olmuş. Ayakkabıcı erkenden işinin yolunu tutmuş. Ayakkabıcıyı meğer bir sürpriz bekliyormuş. Dükkana yaklaşmış… Bir de ne görsün? Kapının önünde iki adam duruyormuş… Allah! Allah!… Bu ne iş? Demiş…
Adımlarını sıklaştırmış. Kapıda bekleyen iki adama yaklaşmış. Selamün Aleyküm ağalar demiş. Sabahınız hayır ola. Sabah erkenden sizi buraya getiren nedir? Diye sormuş. Onları dükkana buyur etmiş.
Adamlardan birisi anlatmaya başlamış. Ağam demiş. Ben senden geçen hafta bir çift ayakkabı aldım. Ertesi günü ayakkabının tabanı ayrıldı. Nedenini anlayamadım. Ama bu işten hoşnut olamadım demiş. Elindeki torbadan ayakkabıyı çıkarıp ayakkabıcıya vermiş. Ayakkabıcı ayakkabıları almış.
Bir güzel incelemiş. Sonrasında kusura bakmayasın ağam bu benim hatam demiş. Belli ki dalgınlığıma gelmiş. Ben ayakkabının birini dikmeden bırakmışım. Ayakkabıyı yaparken önce yapıştırır sonra dikerim… Galiba ihtiyarlıyoruz… Nasıl olmuş ise anlamadım… Hileye hiçbir zaman sapmadım…Dediğim gibi dikişi unutmuşum. O yüzden ayakkabı dağılmış. Ben şimdi sana yeni bir çift ayakkabı vereceğim…Buyur al… Güle güle kullan demiş….Adamcağız çok sevinmiş.
Ayakkabıcıya:
Zaten biz senin dürüstlüğüne güveniriz. Ustalığına da güveniriz. Ayakkabıcı onlara çay yapmış, karınlarını doyurmuş. Köylerine uğurlamış. Ayakkabıcının dürüstlüğüne hayran kalan iki adam köylerine vardıklarında ayakkabıcıyı öve öve bitirememiş. Meğer dürüstlük en büyük hazineymiş.
Masal ile ilgili sorular:
1- Sizce ayakkabıcı nasıl birisi?
2- Yakınınızda dürüst insanlar var mı?
3- Masalımızda geçen iki köylü ayakkabıcıya niçin gelmiş?
4- Ayakkabıcı onlara nasıl davranmış?
5- Meğer dürüstlük…………………………………………………miş? Niçin?