Kıymetli Dostlar! Ağıtlarımız acılarımızı, gözyaşlarımızı, hüznümüzü terennüm ettiğimiz dilden dile dolaşan, gönülden gönüle ulaşan milli şiirlerimiz…
Sizlerle bu kez ağıtlarımızı konuşacağız.
Tarihi belge niteliğinde olan ağıtlarımız; yaşanılan acıların halkın irfanından süzülüp gelen halidir. Açık yüreklilikle söylenir dokunaklıdır.
“ Yemen Ağıtı”; “ Çanakkale Ağıtı”; “ Sarıkamış Ağıtı” bunlardan sadece bir kaçı… Her biri yüreğimizi burkan ağıtlar…
Çünkü yaşanan bu acılar tarih kitaplarının satır aralarından ziyade ağıtlarımızla dile getirilmiştir. Gönül gözüyle seyretmeyi, yürekten söylemeyi ağıtlarımız da buluruz. O yüzden Türk Milletinin tarihi serüvenini ibretle seyretmek, yürek acısını hissetmek ağıtları okumak ve anlamakla mümkün… Sanki milletimizin özgeçmişi!
Tarihi süreçte ağıt hep yakılmış hep söylenmiştir. Orhun Abidelerinde “Sığıt” ve “ Sığıcı” olarak yer alır ağıt… Divan Edebiyatı’nda “Mersiye” ler söylenmiş ve kaleme alınmıştır.
Türk Boylarında da ağıt geleneği yaşamakta ve yaşatılmaktadır.
Gözyaşlarının dili, yüreğin sızısı, çekilen ıstırabın kükreyen selidir ağıtlar!
“ Burası Muş’tur; Yolu yokuştur
Giden gelmiyor; Acep ne iştir”
Yemen Ağıtı’nın sadece bu mısraları bile bize yetmiyor mu?
“Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Off! Gençliğim eyvah”
Bu mısralar bize Çanakkale’yi yaşatmıyor mu? Hissettirmiyor mu?
Her ne kadar bir kişi kaleme almış olsa da ağıt bir milletin öz malıdır. O millete aittir. Dolayısıyla bu ağıtlar Türk milletine aittir. Yüreğimizin titreyişi, sabrımızın nişanesi, sabırdaki zarafetin ifadesidir.
Çaresizliğin, matemin, hüznün dili olmuş ağıtlarımız. Nesilden nesile aktarılan mirasımız…
Hafızaların canlı tutulması ve milletin çektiklerinin unutulup gaflete dalınmaması için bir öğüt niteliğinde değerdir, değerimizdir ağıtlar…
Bir şiirimizden bir dörtlükle sizleri baş başa bırakıyor ve gönüllerinize sesleniyoruz!
AĞITLARIMIZ
Ağıtlarımız ahımız;
Kırık, dökük yadımız;
Bizi söyler; anlatır,
Acı, sessiz feryadımız.